Assassin’s Creed serisinin 20. oyunu Valhalla 10 Kasım 2020’de oyuncularla buluşmuştu. İskandinav kültüründe tanrıların toplandığı salon anlamına gelen Valhalla, filmlerde ve kitaplarda bolca karşımıza çıktı. Özellikle son dönemde Vikings dizisiyle bu kavram hayatımıza iyice girmişti, derken; Ubisoft tarafından Assassin’s Creed serisinde de karşımıza çıkıyor Assassin’s Creed: Valhalla.
- Norveç kıyılarından İngiltere krallıklarına uzanan bir Orta Çağ açık dünyasını keşfedeceksiniz.
- Assassin’s Creed: Valhalla dünyası sadece İngiltere’den ibaret de değil. Zaman zaman İskandinavya’ya dönülebiliyor. Hatta Genişletme paketleri ile Fransa’ya ve İrlanda’ya da akınlar da düzenlenebiliyor…
- Sakson kaleleri ve ordularına karşı efsanevi Viking akınlarını komuta edip, kendi yerleşiminizi geliştireceksiniz.
Oyunun hikayesi
Yıl milattan sonra 873, ana karakterin adı Eivor. Serinin bir önceki oyunu Odyssey’de olduğu gibi Eivor kadın veya erkek olarak macerasına devam edebiliyor. “Raven” yani Kuzgun isimli bir klanın üyesi. Klanın reisi ise Eivor’un birlikte büyüdüğü ve kardeşim dediği Sigurd.
Spoiler olmaması için detay vermeyeceğim ama Sigurd ve Eivor yaşadıkları soğuk İskandinav topraklarını bırakıp, savaşçılarını tabiri caizse tası tarağı toplayıp İngiltere’nin zengin bereketli topraklarına yerleşip İngiltere’yi fethetme kararı alıyorlar. Ne kadar araştırsam da Eivor’un gerçek hayattan esinlenildiği bilgisine rastlayamadım ama göndermeler ile biraz da olsa Ragnar’a benzetilmeye çalışıldığı dikkatimden kaçmadı.
O dönemler Vikingler için bu çok popüler bir durum. Oyun da Viking efsanesi Ragnar Lothbrook’un ölümünden sonraki zamanda geçiyor. Hatta oyunun ilerleyen safhalarında Ragnar’ın oğulları ile tanışma imkanı da yakalayacaksınız.
Ubisoft bu oyunda da Animus üzerinden Eivor’u Laila’ya kontrol ettiriyor. Bu durum beni ne kadar oyunun atmosferinden uzaklaştırmış olsa da neyse ki oyunun içinde çok fazla Animus’a dönüş yapmıyoruz. Bu oyunda da Brotherhood’a dair yeni bilgiler de ediniyoruz. Assassin’s Creed serisi genel hattıyla bu tarikat üzerinden bir başka “seri senaryosu” çıkarmış olsa da senaryonun bu kısmı beni pek de heyecanlandırmıyor.
Ama Valhalla’nın kendi senaryosu ilgimi çekti. Her yaptığım fetih sonrası “Eee şimdi ne olacak?” hissiyatını bana verebildi.
Harita, akınlar ve oynanış süresi
Öncelikle oyunun haritası Bir önceki oyun Odyssey kadar geniş değil. Fakat sadece İngiltere haritasından ibaret de değil. Zaman zaman İskandinavya’ya dönülebiliyor. Hatta Genişletme paketleri ile Fransa’ya ve İrlanda’ya akınlar düzenlenebiliyor.
Spoiler
Köyün kahininin yaptığı bir karışımla Asgard’da Thor, Loki ve Freya gibi Viking tanrıları ile tanışıp onlarla omuz omuza çarpışmak da mümkün.
Haritanın büyük olmaması benim için önemli çünkü çok büyük haritalar açık dünyada korkutucu bir hal alabiliyor özellikle de her şeyi en ince detayına kadar yapacağım diyenlerdenseniz bu durum bir hayli yorucu. Keza oyunda yan görevleri az yapmış olmama rağmen yaklaşık 60 saatte oyunun senaryosunu bitirebildim.
Fakat bu 60 saatlik oyun süresi bir noktadan sonra sıkıcı bir hal aldı. Hatta zaman zaman popüler “Vikings” dizisini açıp birkaç bölüm izleyip kendimi gaza getirmeye çalıştım. Çünkü başlarda bir balta darbesi vurmak için can atarken bir yerden sonra savaşlar ve görevler sıkıcı bir hal almaya başladı.
Özellikle bu oyunda yeniliklerden biri olan “Raid” yani yağmalar kendini çok tekrar ediyor. Yağmalar küçük bir ordu ile yapılıyor. Ordunuzu da diğer oyuncuların yarattığı Jomsvikingler ve oyunun size bazı bölümlerde karşınıza çıkardığı savaşçılar ile oluşturuyorsunuz. Fakat Birbirlerinden kozmetik harici neredeyse hiçbir farkları yok. Oyunun bu mekaniğinde insan biraz da olsa ilerledikçe farkı görmek istiyor ama nafile.
Kişiselleştirme yapabildiğiniz Viking gemilerinde seyahat ederken bomboş nehirlerde seyahat ediyorsunuz ne karşınıza bir düşman gemi çıkıyor ne de teknede balık tutan bir karakter. Akın yap düşmanları öldür hazineleri bul mantığı bütün akınlarda ana düşünce. Fakat bu durum kendini daha demin de belirttiğim gibi fazla tekrar ediyor. Bulduğunuz hazineler ile İngiltere’deki köyünüzü geliştirebiliyorsunuz. Açıkçası ben bu geliştirmelerde de pek bir fark hissedemedim. Sadece geliştirme yapabilmek için yapabiliyormuşum hissi sürekli beni yokladı durdu.
Bazı yerlerde “Bölüm Sonu Canavarı” olarak karşımıza krallar ve onların kaleleri çıkıyor. Bu kısımlar eğlenceli. Çünkü koç başı ile kalelerin kapısını kırıyor içeri giriyor önünüze ne çıkarsa yok ediyorsunuz! Fakat bu savaşlar oyun içinde sınırlı sayıda. Hal böyle olunca her bölümde o savaşların gelmesi umuduyla bölümü hızlı geçme isteği de oluşmuyor değil.
Silahlar, vuruş hissiyatı ve kozmetik
Hazinelerden bahsetmişken oyunun bir diğer mekaniği olan çift el silah kullanımına da değinelim işte bu güzel bir yenilik! Çok fazla kombinasyon yapabiliyorsunuz. Mesela bir elinize gürz bir elinize balta, bir ele kılıç diğer ele pala alınabiliyor. Saymakla bitmiyor bu kombinasyonlar. Vuruş hissiyatı da fena sayılmaz. Ben klavye ve fare ile oynamama rağmen o vuruşları hissettim. Fakat oyuncunun yüzü güler mi? Bu seferde yine bir önceki oyun ile kıyaslayacağım ama geçen oyuna göre bu silahları bulmak inanılmaz zor.
Sadece silahları değil kozmetik olarak kullanılan kıyafetleri de bulmak sıkıcı bir hal almaya başlıyor. Haritaları oyun içinde satın alıp o kozmetikleri bulabiliyorsunuz fakat harita üzerinde o hazineleri de bulmak işi zorlaştırıyor. Çünkü geliştirici ekip Ubisoft Montreal her hazineyi ufak bir bulmaca tadında bizlere vermeyi tercih etmiş.
Hal böyle olunca da oyunun başlarında bulup geliştirdiğim kıyafet ve silahları neredeyse oyunun yüzde 80’inde kullanmak zorunda kaldım. Çünkü güzel bir silah kombinasyonu bulduğum anda “Aman Eivor Bey başımız ağrımasın” diyerek o kombinasyonu devam ettirdim. Üstelik marketlerden de silah bulamadım, bazen karşıma çıktı. Ama çoğu markette daha çok silahların üzerine takılan ürünler ok ve yay, dövme, saç şekilleri ve köy için kozmetik ürünlerine rastladım.
Geliştirmeler yetenekler ve beceri puanları
Ubisoft beceri puanlarında bonkör davranmış Ubisoft’un bir başka oyunu olan Ancestors: The Humankind Odyssey’de olduğu gibi çok geniş bir beceri ağacı var. Neredeyse ucu bucağı gözükmüyor.
Bu puanlara göre savaşçı, suikastçı ya da nişancı olarak yolunuza devam edebiliyorsunuz ama birkaç paragraf öncesinde bahsettiğim fetih ve akınlar üzerine kurulu bir oyun olduğu için adı her ne kadar Assassin’s Creed olsa da gizlilik pek de ön planda değil. Zaten gizli bir şekilde düşmanlarınızı öldürmek pek de keyif vermiyor. Çünkü suikast animasyonları sürekli kendini tekrarlıyor. Hem kim koskoca bir Viking savaşçısıyken gizli gizli düşmanlarını alt etmek ister ki bir Viking gibi çarpışabilmek varken 🙂
Ben oyunun sonlarında genel geliştirmeler bitecek mi diye çok çabaladım ama sanırım genel geliştirmelerin bir sınırı yok. Rakamsal bir sınır belirlenmemiş. O yüzden siz de kafayı takıp bu geliştirmeleri bitirmeye çalışmayın. Bunun yerine enerji ve zamanınızı savaşlara harcayın.
Gelelim yeteneklere. Yetenekler sınırlı istediğiniz kadar yetenek kullanamıyorsunuz. Karakterinizi ne kadar geliştirirseniz geliştirin yetenek barı zor doluyor çabuk boşalıyor. Yeteneği bir diğer dolduran mekanikse bloklama mekaniği. Düşmanı blokladığınız zaman bir bar doluyor. Ama yine bir önceki oyuna atıfta bulunacak olursak bu oyunda yetenekler hem çeşitlilik hem de kullanım olarak Odyssey’e göre çok çok zayıf kalmış durumda.
Karakterin Geliştirmeler sekmesi geniş bir yelpazeye sahip demircide ekipmanlarınızı yükseltip bir de kendi ekipman sayfanızda bu ekipmanları tekrar yükseltebiliyorsunuz. bunlara Rune adı verilen taşları ekleyerek çeşitli özellikler kazandırılabiliyor.
Genel Değerlendirme
Oyun geniş bir yelpazeye sahip eminim daha değinemediğim birçok konu vardır. Ama oyunun açık dünyası bana biraz yavan geldi. Atmosferi ve grafikleri güzel fakat kentler yaşamıyor hissiyatı veriyor. Özellikle bir fetih sonrası köyüme döndüğümde bir npc’nin her önünden geçişimde aynı diyaloğu kurması bu fikrimi destekler nitelikte.
RDR 2‘den sonra bu açık dünya beni pek de kesmedi. Beklentim tabi ki de RDR 2 değildi ama Ata binme mekanikleri, atın ve karakterin adımlarının bıraktığı izler RDR 2’nin yanından dahi geçemez. Ama keşfettiğim bir yerde bir anda Viking savaş borumu öttürerek ordumu o kente saldırtma olayını beğendim (her ne kadar bu mekaniğin geliştirilmeye ihtiyacı olsa da.) bir diğer hoşuma giden detay ise Eivor’un kentlerde gezerken kapüşonu ile gezmek zorunda kalması.
E tabii kim kuzeyli birinin yağmacı olduğunu anlamaz ki? Bir diğer canımı sıkan nokta ise, Eivor’un sadece kozmetik olarak değiştirilebiliyor olmasıydı. Böyle büyük heyecanla beklediğim özellikle Viking Saga’larına da ilgi duyan olan bir kişi olarak bu oyunda karakterimin vücut ve yüz tipini de belirlemek isterdim. Eivor’un Erkek halinde çoğu kişi karakterin sesini beğenmemiş olsa da aksine ben bu sesi kendisine yakıştırdım. Savaşların daha çok olmasını ve ordumu da kontrol edebilmeyi heves ile bekledim -adı üstünde ordum- ama bu iki beklentim de kursağımda kaldı.
Bu arada oyunun bittiğini bile anlayamadım. Neyse ki ekranda “artık serbestçe dolaşabilirsin” yazısı belirdi de senaryonun bittiğini anlayabildim.
Değinmedim ama yan görevlerde de böyle bir durum mevcut. Yan görevleri neden yaptığınızı nasıl bittiğini anlamakta güçlük çekebilirsiniz. Bir diğer eksik ise Türkçe dil desteği. Oyun ne kadar seçimler üzerine kurulmamış olsa da zaman zaman senaryoda diyaloglarda seçim yapmamız isteniyor. Bu kısımlarda aman panik yapmayın çünkü siz neyi seçerseniz seçin oyun sizi senaryonun dışarısına çıkartmıyor. Eğer Viking kültürüne ilginiz var ise alıp deneyebileceğiniz oynanış süresi ile sizi bu anlamda tatmin edebilecek bir yapım. Ama bunun bir “Assassin’s Creed” oyunu olduğunu unutmamakta da fayda var.
Viking kültüründe, herkes öldükten sonra Valhalla’ya ulaşamaz. Assassin’s Creed Valhalla’ya da fiyatından dolayı çoğu kişi ulaşamayacak gibi. Çeşitli platformlarda indirimli halleri olsa da, 200 liranın altını daha görmedi.