Witcher serisi ile oyuncuların kalbinde taht kuran Cd Project Red’in yıllardır beklenen oyunu Cyberpunk sonunda çıktı. Oyun dünyasını ikiye bölüp adından sıkça söz ettirmeyi başaran, son zamanların en tartışmalı oyunlarından birine göz atalım.
- Cyberpunk masaüstü oyunu ile bilgisayar oyunu arasındaki farklar nelerdir?
- Aradığımız oynanış ile karşılaştığımız oynanış tamamen farklı.
- Yıllardır süren bekleyiş yerini büyük hayal kırıklığına bıraktı.
- Oyundaki hatalar ve performans düşüklüğü alınan keyfi baltalıyor.
- Night City gerçekten büyüleyici ama içi boş bir şehir olmuş.
- Grafikler ve karakter tasarımları insanı kendine çekiyor.
- Karakterimiz V ile olaylara kısıtlı düzeyde etki edebiliyoruz.
- Aşırı pazarlama ve yapılan yanlışlar oyunun kaderini belirledi.
Ne Umdum… Ne Buldum…
Cyberbunk, Mike Pondsmith tarafından yazılan ve 1988 yılında piyasaya çıkan distopik bir masaüstü rol yapma oyunudur. Cyberpunk’ın haklarının Cd Project Red gibi oyuncu dostu bir firma tarafından satın alınması oyuncular tarafında büyük heyecana yol açmıştı. Bu heyecan tabii ki yanında büyük bir beklenti ile birlikte geliyordu. Witcher 3 ile oyuncuların ve eleştirmenlerin çoğundan olumlu bir dönüş alan firmanın bu oyun ile herkesi büyüleyeceği düşünülüyordu.
Oyunu en başta bir rol yapma oyunu olarak duyuran firmanın daha sonra oyunlarına Aksiyon ibaresini ekleyince bir şeylerden şüphelenmeye başlamıştım. Benim oyundan asıl beklentim masaüstü oyununda olduğu gibi farklı şekillerde oynamaya imkan tanımasıydı.
Masaüstü oyununda 8 farklı class ile birbirinden farklı bir oynanış sunan bu oyunun en azından bilgisayar ve konsol uyarlamasında bunlardan birazını görmeyi bekliyordum. Fakat maalesef umduğumla pek karşılaşamadım. Çünkü oyunu farklı oynanışlar ile defalarca kez bitirmek istiyordum. Onun yerine class’lar karakterimizin background hikayesi olarak eklendiği bir oyunla karşılaştım. Bu arka plan hikayeleri ise oyunda sadece gerekli yerlerde yeni diyalog opsiyonları doğurmaktan öteye geçtiğini söyleyemem.
Oyundaki oynanış çeşitliliği kesinlikle normal bir oyun için yeterli seviyede olduğunu söylemem lazım sadece Cyberpunk gibi bir isimden beklediğim çeşitlilik ile karşılaşmadım. Ben şahsi olarak kendimi tamamen rol yapma üzerine odaklayıp gizli ilerleyen bir hacker olarak konumlandırmayı istedim ve oyunun bana kısmen bunu yapma imkanı verdiğini söylemem gerekir. Fakat masaüstündeki seçeneklerden biri olan Rockerboy veya Media karakteri olarak oynamak isteyenler aradıklarını maalesef bulamadılar.
Seçimlerimiz Aldığımız Deneyimi Yeteri Kadar Değiştirmiyor.
Oyunda, Street Kid, Nomad ve Corporate olmak üzere üç farklı karakter seçeneği var ve bu üç seçenek karakterimizin geçmişi olarak konumlandırılmış durumda.
Hangi geçmişi seçtiğimiz sadece oyunun başlangıcını ve bazı diyalog seçeneklerini değiştiriyor. Neyi seçersek seçelim oyunun girişinin ardından kendimizi aynı noktada buluyoruz. Bunun ise benim açımdan bir rol yapma oyununun yapısına aykırı bir yaklaşım olduğunu söyleyebilirim. Cyberpunk 2077’deki rol yapma unsurları aslında sizin oyunun dünyasına ne kadar kapıldığınızla alakalı. Çünkü oturup düşünmeye ve bazı diyalog seçeneklerini zorlamaya başladığınızda oyundaki rol yapma kısmının yerle bir olduğunu görebiliyoruz. Bu konuyla ilgili oyunda geçmeyen şekilde bir örnek vermem gerekirse, motor veya araba arasında seçim yapmanız isteniyor ve siz motoru seçiyorsunuz. Buraya kadar her şey normal fakat motoru seçtiğiniz anda karşınızdaki karakter anahtarlarımı unutmuşum diyor ve arabayı kullanmaya mecbur bırakılıyorsunuz. Bu ve bunun gibi bir çok sahneyle karşılaştım ve bu gibi olaylar oyunda rol yapmanın keyfini ve etkisini azaltıyor.
Johnny Silverhand Çık Kafamdan!
Karakterimiz V ile Arasaka isimli global bir şirketten hırsızlık yaparken her şeyimizi hatta hayatımızı kaybederken buluyoruz.Bizi kurtaran şey ise kafamıza yerleştirdiğimiz bir çip oluyor.Bu çip içinde ünlü rockçı Night City efsanesi Jonny Silverhand’ın benliğini barındıran son teknoloji bir ürün.Fakat bizim için hayata tutunmak o kadar kolay olmayacak çünkü Johnny Silverhand’ın benliği zaman geçtikçe bizim benliğimizi yok etmeye başlıyor ve hikayenin asıl başlangıç noktası burası oluyor.Ölmeden önce kafamızdan Johnny’i çıkarmalı ve kendi benliğimizi korumalıyız.
Büyüleyici bir şekilde giriş yapan oyun 8 saat boyunca bizi cidden güzel bir macera ile karşılıyor.Ekranda olan olaylar, yaptığımız seçimler bizi kendine çekiyor ve beklediğimiz oyunla karşılaştığımız hissini veriyor. Bu giriş kısmının arından ise aslında oyunun gelişme kısmında büyük bir düşüş yaşadığı hissine kapılıyorsunuz. Aslında oyunun en fazla keyif veren kısmının rol yapmaya en az imkan verdiği ve scripted olan girişi olması da güzel bir ironi olmuş.
Bu girişten sonra oyunda yapabileceklerimizin artmasını ve dünya içinde yaşaması keyifli bir hal almasını beklerdim ama maalesef onun yerine kendimizi görev yapma makinesi olarak buluyoruz.
Aşk Lazım Aşk Lazım
Rol yapma unsurlarını pekiştirmek için oyuna aşk seçenekleri eklenmiş. Bundan dolayı kendinizi bazı karakterlerle yakınlaşırken ve güzel anlar paylaşırken bulabiliyorsunuz. Bu noktalar etkileyici ve güzel fakat oyun cinsiyetimiz ne olursa olsun bu yakınlaşmaları aynı şekilde tasarlamış vaziyette bundan kaynaklı bazı karakterler sizle flört edebiliyorlar ama cinsiyetimizi beğenmezlerse bizle aşk yaşamıyorlar. 2077 yılında zihinlerimizi başka bedenlere aktardığımız dünyada böylesine bir kararı çok garip bulduğumu söyleyebilirim.
Ludonarrative Dissonance
Oyun sektöründe son zamanlarda popüler olan bu terim aslında oyunun hikayesinde anlatılan unsurlar ile oyunun içindeki unsurların birbiri ile çelişmesi anlamına geliyor. Bir diğer açıdan bakacak olursak, mekanikler oyunda anlatılan hikayeyi desteklemelidir. Bu desteğin olmadığı durumlarda Ludonarravite Dissonance’dan söz edebiliriz. Yakın zamandan örnek vermek gerekirse The Last of Us oyunundaki ana karakterimizin iyi biri olmasına rağmen intikam için yüzlerce masum insanı öldürmesi gibi düşünebiliriz. Cyberpunk 2077’de ise bu durumla sık sık karşılaşıyoruz. Oyunda ana karakterimiz V, Jonny Silverhand ile birleşmesi yüzünden hayata tutunsa da aslında bu durum onu acı dolu bir ölüme doğru götürmektedir.B u yüzden acilen bir tedavi yöntemi bulmalı ve karakterimizi hayatta tutmalıyız. Böylesine bir aciliyet varken her yan görev yaptığımızda acaba karakterim ölecek mi, neden bunu yapıyorum; ana görevlerden ilerlesem daha iyi olmaz mı? derken buluyoruz kendimizi. Yaptığımız yan görevlerin ise sahip olduğumuz bu hastalıkla ilgisi olmaması ve bunun üstüne ara ara gözüken Jonny Silverhand’in bizim beynimizin kontrolünü ele geçirdiğini hissettiren olayların yaşanması bizi oyunun anlattığı hikaye ile oyunda yaptığımız şeyler arasında kopukluk oluşmasına neden oluyor. Açık dünya oynanış unsurları böylesine aciliyet gereken bir hikaye ile çeşilişiyor. Asıl garip olan nokta ise mekaniksel olarak karakterimiz güçlenirken hikayesel olarak karakterimizin zayıflaması olmuş. Oyunda ilerledikçe yeni güçler kazanıp karakterimizi başlangıçtaki halimize göre kat ve kat güçlendiriyoruz fakat oyun bize hikayesel olarak güçsüzleştiğimizi hatta ölmeye yakın olduğumuzu anlatıp duruyor. Üstüne düşündükçe bu ve bunun gibi etmenler oyun ile oyuncu arasında kopukluklara sebep oluyor.
Night City
Açık dünya oyunlarının en önemli elementlerinden biri sahip oldukları açık dünyadır. Açık dünyanın güzelliğini ise hacimsel olarak büyüklüğü yerine sahip olduğu alanda bize ne kadar çeşitlilik ve farklı şeylere tanık olma imkanı sunduğu ile değerlendirmek benim açımdan en doğru yaklaşım olduğunu söyleyebilirim. Saatler boyunca boş boş ordan oraya gideceğimiz açık dünyalar yerine homojen olarak kendi içinde yaşadığını hissettiren açık dünyaları daha çok seviyorum. Cyberpunk 2077’nin sahip olduğu açık dünya ise aslında 2 farklı bölümden oluşuyor bunlardan biri görkemli Night City iken bir diğeri nomad’lerin yaşadığı başıboş topraklar. Oyuna başladığımız andan itibaren şehir tasarımı, şehirde dolaşan npc’lerin tasarımları ve araçların gerçekten böylesine bir oyunun hakkını verdiğini söylemek gerekir.
Level Dizaynı konusunda ise gayet iyi bir iş başarıldığını düşünüyorum.Görevler içinde gezerken en ufak detayına kadar düşünülmüş ve tasarlanmış haritalarda bulunmak oynarken oyuncunun sıkılmasının önüne geçiyor. Kendinizi bulunduğunuz ortamın içinde hissediyorsunuz.
Dünyanın yıkılmaya başladığı nokta ise tam anlamıyla görev yapmadığınız anlarda bizi karşılıyor. Evet bu büyüleyici haritada görev yapmak dışında yapabileceğiniz tek bir aktivite var o da cinsel servis almak. Peki içinde binlerce npc’nin olduğu dünyada kaç farklı kişi bu hizmeti veriyor? Cevap veriyorum bir kadın ve bir erkek olmak üzere sadece iki kişi.
Görev yapmayı bırakıp dünyanın büyüleyici atmosferine kapılmak istediğinizde yapabileceğiniz tek bir aktivite var. Karakterimizin saçını bile kestiremiyoruz. Oyuna başlarken genital uzvumuzu bile seçebileceğimiz bir oyunda saçımızı kestirebileceğimiz bir berber bile olmaması içinde bulunduğumuz dünyayı aşırı yapay hissettiriyor.
Yüzlerce farklı şekilde tasarlanmış npc’ler arasında bizi görünce etkileyen tasarımlarla karşılaşıyoruz ve bu tasarımları kendi karakterimize yapmak istediğimizde oyun bize bunu yapacak şeçenekler sunmuyor. Hali hazırda modellenmiş chrome kaplama karakterler varken robotik implantlarımızı özelleştirememek aşırı can sıkıcı hale geliyor. Bunun sonucunda elimizde mükemmel tasarlanmış ama içi boş bir dünya kalıyor.
Müzikler
Artık oyunları düşünürken onları müziklerinden ayırmanın zor olduğunu hatta oyunlara seviye atlatan etmenlerden birinin de müzikleri olduğunu düşünüyorum. Cyberpunk ise bulunduğu dünya ile müziklerini çok iyi birleştiren işlerden biri olmuş, özellikle görev müzikleri konusunda yapılmış en iyi işlerden biri olduğunu düşünüyorum. Bir diğer müziğin kullanıldığı nokta ise oyundaki radyolar fakat her ne kadar radyoda çalan şarkılar güzel olsa da çok az sayıda şarkı olduğu için belli bir noktadan sonra sürekli aynı müziği duymaya başlıyorsunuz ve haliyle bir noktadan sonra bu durum can sıkıcı olmaya başlıyor.
Her Şeye Rağmen
Saydığım bunca olumsuzluğa rağmen oyun kendini oynatıyor. Tam olarak anlatması zor bir şekilde kendine has bir çekiciliği var. Oyunda temel olarak iki farklı oynanış var, biri hack yaparak ilerlemek diğeri ise silahlarımızı kuşanıp etrafı tarayarak ilerlemek. Bence bu iki oynanışı kendi içinde güzel çeşitlendirmesi, mekan tasarımları, görevleri ve müzikleri Cyberpunk’ı oynamaya değer bir oyun olarak konumlandırıyor.
Yanlış Pazarlama Aşırı Pazarlama
2013 yılında duyurulmuş bu oyundan yıllar boyunca elle tutulur bir şeyler görmezken çıkış tarihi yaklaştıkça ardı arkası kesilmeyecek bir şekilde haberler ve videolar düşmeye başlamıştı. Her adım attığımız yerde bir Cyberpunk haberiyle karşılaşır hale gelmiştik. Yayınlanan videolarda ise adeta gelecekte geçen bir GTA 6 izlenimi veren oyun kendi kitlesini daha çıkmadan ikiye bölmeye başlamıştı. Daha sonraları peşi sıra gelen erteleme haberleriyle birlikte 2020’nin Aralık ayında oyun piyasa çıktı. Burada yapılan en büyük yanlış işe birinci elden tüketiciye aslında elinde sahip olmadığı ürünü eksik bir şekilde piyasaya sunmak oldu. Gördüklerine aldanıp oyunu alan oyuncular oynanamayacak seviyede bir oyunla karşılaştılar.
Sonuç
Buglar ve çökmeler oyundan aldığımızı keyifi baltalarken bir yandan ise kendimizi Arasaka Simülasyonu isimli bir oyunda buluyoruz. Oyunda yaptığımız her şey neredeyse bu firmaya bağlanıyor ve bir noktadan sonra bu beni sıkmaya başladı.
Oyunu satın alanları, aksiyon oyunu olarak satın alanlar ve rol yapma oyunu olarak satın alanlar diye ikiye ayırırsak bu iki kitlenin de tam anlamıyla memnun ayrılabileceğini söylemek zor. Çünkü oyun ne yeteri kadar aksiyon ne de yeteri kadar rol yapma oyunu olmayı başaramıyor. Yine de bunca olumsuzluğa rağmen oynarken keyif aldığımı söylemem lazım. Aldığı ve alacağı onlarca güncelleme ile bu eksikliklerin bir kısmının giderileceğine olan inancım var ama sonuç olarak bu oyunu çıktığı haliyle değerlendirmem lazım ve maalesef bunca eksikleri göz önüne alınca oynaması keyifli ama sıradan bir deneyimin ötesine geçemiyor.