Çıktığında vaatlerin altında kalan, hayallerimizi suya düşüren, belki de nefretinizi kazanmış oyunlara bakacağız. Elbette çok sayıda oyunu bu listeye alabilirdik ancak sizler için radarımıza takılan altı oyunu, tarihin en kötü çıkış yapan oyunlarını paylaşıyoruz.
Driver 3
Driver’ın Watch Dogs’a dönüşme hikayesi!
Bir zamanlar oyuncuların gönlünde taht kurmuş Driver, sunduğu eşsiz ve dönemin üstün kalitesiyle oyuncuları zevkten dört köşe ediyordu. Driver öyle bir markaydı ki ‘dönemin GTA’sı’ desek yeriydi. Ancak bu mutlu günler uzun sürmedi. Piyasaya onun tahtını ve oyun camiasını sallayan bir oyun çıkıverdi: GTA III.
Bu oyun akranlarının aksine sadece araba sürmeye ya da şehirde gezmeye odaklanmıyor ikisini birden yapıyordu. Arabayla tozu dumana katabiliyor, arabadan sıkıldıktan sonra araçtan inerek şehirde hareket edebiliyor ve katliamlar yapabiliyorduk. Resmen hayaller gerçek olmuştu. Bu durum üzerine Driver yapımcıları kralın kim olduğunu göstermek için yeni oyunlarında ellerini korkak alıştırmak istemediler. Vaatler sadece daha iyi oynanış ve grafikten çıkmış İstanbul’unda olduğu üç büyük şehri eklemeye kadar gelmişti. Onlar bunlarla uğraşa dursun, Rockstar piyasaya yeni oyunları GTA: Vice City’yi sürdü. Oyuncular ve eleştirmenlerden oldukça övgü dolu sözler alması sonucu, Driver yapımcılarının başına kaynar sular döküldü. Çünkü onlar daha bir oyun yapamamışken rakipleri Rockstar, iki oyun yapmıştı bile. Aradaki boşluğu kapatmak isteyen oyunun yayıncısı Atari, zamanı parayla almayı düşündü. Oyuna harcanan bütçe o kadar artmıştı ki sadece maliyeti karşılamak için oyunun dört milyon kopya satması gerekiyordu. Sadece maliyeti karşılamak için. Bu da yetmezmiş gibi Rockstar yeni oyunları San Andreas’ı duyurdu. Oyun gösterilenlere bakınca Driver 3’ten daha iyi duruyordu. Bu da yapımcıların canını hayli sıkmıştı. Dahası çıkış tarihleri San Andreas ile çakıştığından Atari çıkış tarihini aylar öncesine almıştı. Bu da geliştiriciler için gece gündüz mesai ve çok çalışmak demekti. Atari baktı ki oyun vaatlerin altında kalarak çıkış yapacak yeni bir fikir ile geldi. Buna göre Atari yayın kuruluşlarına Driver 3’ü önden oynatacak, ancak oyun için 90 altı not yayınlamalarına izin vermeyecekti. Zaten Driver 3 hakkında önden içerik hazırlayıp yayınlamak dergileri yok satacağından bu anlaşmayı zor kabul ettireceğini düşünmüyordu.
Bu ahlaksız teklifi kabul eden iki kuruluşta oldu. Bunlar ikisi de Future Publishing’in sahip olduğu Xbox World ve PSM2 idi . Her ikisi de oyuna 90 notunu verince, oyuncular içlerinde hiç şüphe kalmadan oyunu ellerine almak için sabırsızlıkla avuçlarını kaşımaya başladılar. Ancak çıkış gerçek bir hüsrandı. Ne oyun beklenen satışı gösterdi ne de Atari amaçlarına ulaşabildi. O ahlaksız teklifi kabul eden dergilerde oyunun çıkışından 8 yıl sonra 2012 yılında kepenkleri kapattılar. Atari’de seride ilerisi için bir umut görmediğinden serinin haklarını ve yapımcı firmayı Reflections’ı Ubisoft’a sattı. Ubisoft ise seriyi tekrardan canlandırmak için bir şeyler denedi.
Örneğin sadece araba sürmeye odaklanan Driver 4 diye bir oyun çıkardı ama beklenen olmadı. Ancak Ubisoft yılmadı ve yeni bir oyun için start verdi. Geliştiriciler, oyunu geliştirme aşamasında bu oyunun artık bir Driver olmadığı kanaati getirerek ismini değiştirme kararı aldılar. Yılların ve bir zamanların sükse yapmış oyun serisi Driver, bir anda Watch Dogs oluverdi.
Gerçi Ubisoft orada da rahat durmadı ve ardılları gibi davranarak GTA’yla rekabet etmekten çekinmedi ve olanları zaten biliyorsunuz. Oyun tarihine geçen bir felakete Ubisoft tekrardan imza attı. Gerçi aklıma AC: Unity, Wildlands, Skull and Bones gibi hayal kırıklığı oyunlar gelince Ubisoft için Eyşan Spawnlama Merkezi demek sanırım yanlış olmaz. Keşke Ubisoft şu yaptıklarını bıraksa da Child of Light zamanlarına dönse.
Daikatana
Arcade FPS dediğimiz bu türün bir zamanlar oyunların karşılığına geldiğini biliyor muydunuz? 90’lı yıllar için gerçekten de FPS türünün altın çağı diyebiliriz. Half Life gibi birçok oyun bu zamanlarda yayınlandı. Elbette buna sebep olan bazı oyunlar, bir üçleme vardı: Doom, Quake ve Wolfestein serileri. id Software’ün kutsal üçlemesi. Bu oyunlar 90’lı yıllarda çıkmalarına rağmen sadece oyun camiasında değil diğer camialarda dahi ses getirmeyi başarmışlardı. Bill Gates’in Windows için Doom oyununun içinden yaptığı reklam en meşhurudur. Elbette bu başarının arkasında iki isim yatıyordu: Biri John Charmack diğeri de John Romeo’du. Her fanide olduğu gibi bu iki isimde bir yerde fikir ayrılığına düştüler ve Romeo şirketten ayrılarak kendi şirketini kurma yoluna gitti. Bu yeni kurduğu firmada ilk geliştireceği oyunda Daikatana idi. Oyun duyurulduğunda oyuncular arasında büyük bir şenliğe sebep oldu. Nitekim oyunu FPS türünün babalarından biri geliştiriyordu. Daha ne ters gidebilirdi ki? Sonra baktılar ki her şey.
Oyun duyurulduktan sonra her yere boy boy reklamlanmaya başladı. Hatta ‘Romeo sizi kaltağı yapacak’ gibi reklamlarıyla beraber iş iyice absürtleşmeye başladı. Bu arada Romeo kişisinin bir özelliğine bakalım: Romeo dönemin rock yıldızlarından biriydi. Havalı arabaları, dev malikaneleri ve helal sütü emmiş kız arkadaşları olan tiplerdendi. Bu da onu, nasıl desem, biraz atak bir tip yapıyordu. Bu da bize reklamın neden absürt olduğunu biraz olsun anlatıyor. İşin reklam kısmı bir yana geliştirme kısmı da sorunlu geçiyordu. Ekip önceleri kullandıkları oyun motorunu, daha iyi bir sürümü çıktığından Romeo’nun geri kalmak istemeyişi sonrası değiştirmek zorunda kalmıştı. Bu da geliştiricilerin omuzuna bir yük daha koymak demekti. Gece gündüz mesailer harcansa da oyun istenen duruma bir türlü gelmiyordu. Yapılan sunumlar ve E3’teki tanıtılan demolarda oyuncularda bir kuşku uyandırmaya başlamış, heyecan yerini karamsarlığa bırakmıştı. Her şeye rağmen 9 ayda geliştirileceği söylenen oyun birçok erteleme sonrası 2000 yılında çıkmayı başardı. Oyunculardan ve eleştirmenlerden vasat notlar aldı. Tarihin hayal kırıklıklarından biri olarak yerini aldı.
Romeo yaptığı bir röportajda yayınlamış olduğu o saçma reklamlara kadar oyuncu topluluklarıyla arasının iyi olduğunu söyledi. Günümüzde kendisi Romeo Games çatısında daha duyurulmayan bir proje için çalışmalar yürütüyor.
Destiny
Çıktığında MMORPG ve FPS türlerinin harika bir sentezi olacağı söyleniyordu. Oyuncular için bu bir oyun değil bir deneyim olacak, yıllarca oyun oynanmaya devam edecekti. En azından denilenler öyleydi. Oyunun arkasındaki geliştirici de muhteşem seri Halo’nun yaratıcısı Bungie olunca bu inanılmazlığı heyecanla beklemek için geriye başka bir şey kalmıyordu. Tabii biz daha sonra oyunun ne kadar yıllarca oynandığını gördük hatta, ancak yıllar yıllar sonra çıkabileceği söylenen ikincisinin kaç yıl sonra çıktığını da.
Oyun gerçekten bir felaketti. Oyun ilk çıktığında adam akıllı bir olay örgüsüne sahip bile değildi. Oyunun bize gösterdiklerine bakınca elimizdekinin bir olay örgüsü olduğundan bile şüpheleniyordu insan. Öte yandan oynanışta çabuk tekrar ediyor, oyuncuyu sürekli aynı şeyleri yaptırarak sıkmaya başlıyordu. Her şeye rağmen oyuna bağımlı olan bir kitle vardı. Oyunu sevdikleri için mi? Tartışılır… Ancak çoğunun kozmetik için olduğunu söyleyebiliriz. Hatta oyunun çıkışından sonra tüm kozmetikleri sıfırlayan Bungie’nin anlamsız kararı yürürlüğe girene kadar Dost Kayaoğlu, kendi deyimiyle, kendini tutamamış ve 250 saatini bu oyuna gömmüştü. Kozmetik demişken. Destiny’de bulunan şu nadirlik seviyesini temsil eden renk sistemini daha sonra birçok oyunda kullanmaya başladı. Örneğin Ubisoft’un Far Cry serisi gibi.
Kısacası oyun hayal kırıklığı ve her anlamda başarısız bir yapımdı. Bunu oyunun devam taksitinin ne kadar zaman sonra geldiğinden anlayabilirsiniz.
Cyberpunk 2077
Sözde 7, gerçekte 4 yılda geliştirilen masaüstü RPG evreninin oyunlaştırılmış hali Cyberpunk 2077 bildiğiniz üzere çıktığında bomba etkisi yarattı. Oyun eleştirmenleri oyuna muhteşem notlar verdi altın sürüme geldikten sonra bile ertelenen oyuna övgüler yağdırdılar. Ancak oyunun çıkışından sonra değil sadece oyuncular eleştirmenler bile ne diyeceğini bilemedi. Çıkıştan önce verilen notlar defalarca kez değiştirildi. Teknik facianın boyutu öyleydi ki PS Store’dan ve Xbox mağazasından oyunun kaldırılması kararı alındı.
Lakin yiğidi öldür hakkını yeme! Teknik faciasına kıyasla içerik gerçekten de tatminkar seviyedeydi. Belli bir kesim kabul etmese de oyun RPG işini kurtarabilmişti. Elbette bir Witcher değildi. Orası ayrı. Sonuç olarak bitmemiş değil bilinçli olarak bitirilmemiş haliyle piyasaya sürülen Cyberpunk 2077, özellikle iki nesil öncesi konsol oyuncular için, bir hayal kırıklığıydı.
Bu arada bu CD Project Red’in ilk yaptığı bir şey değildi. Witcher 3’ün çıkacağı esnada gösterilen oyun dönemin ötesinde, bu günün oyunlarınınki ne benzer, grafiklere sahipti. Ancak çıkış sürümü hiçte öyle değildi. Bunun için CD Project, gösterilen sürümün gerçek olduğunu ancak mevcut konsollarda çalışmayacağını söyleyerek işin içinden sıvışmaya çalışmıştı. Aynı zamanda, çıktıktan sonraki bir yıl boyunca konsollar için Witcher 3’ü optimize etmeye çalıştıklarını daha unutmadık. Bakalım CD Project Red Cyberpunk 2077 için yeni geliştirdiği DLC’de neler yapacak? Merakla bekliyorum.
E. T.
Listeyi serinin zirvesiyle bitirmek istiyorum. Bu oyun yaşı biraz yetişkin olan arkadaşların çok iyi bildiği bir oyundur. Usta yönetmen Spielberg tarafından beyaz perdeye çıkan E.T. adındaki film zamanında o denli beğenildi ki Atari onu bir oyun olarak oyuncuların beğenisine sunmak istedi. Bu iş için ise Spielberg’ün dahi dediği, dönemin yıldız çalışanı Howard Scott Warshaw’ı seçtiler.
Warshaw bu proje için çok heyecanlıydı. Toplantıda ondan Pacman çakması bir şey yapılması istendiğinde bu fikre karşı çıktı ve E.T.’nin daha özgün bir şeyi hakkettiğini belirterek çalışmaya başladı. Kendisi tutkuluydu ancak aşması gereken bir problemi de vardı. Atari ona sadece, oyunu noel zamanına yetiştirebilmek için, beş hafta kadar zaman vermişti. O da bunun üzerine gündelik aktivitelerini olabildiğince kısıtlayarak ve iş yerini evine taşıyarak çalışmalara başladı. Resmen kendini olabildiğince bu işe kanalize etmeye çalışıyordu. İlerleyen zamanlarda hal öyle bir vaziyet aldı ki Atari Warshaw’ın yemek ve uyku düzenini kontrol etmesi için birini görevlendirmek zorunda kaldı. Çünkü Warshaw bu işle o kadar kafayı bozmuştu ki ne adam akıllı yemek yiyor ne de uyuyordu. Tabii Atari bunu insaniyetinden yapmadı. Adamın hastanelik olup projenin yarıda kalmasını istemiyordu.
Gel vakit büyük beklentiler için de beklenen E.T.’nin oyunu 1983 yılında en sonunda piyasaya çıkmayı başardı. Ancak satışlar bekleneni bırakın karşılamayı, oyun için basılan kopyalar Atari’nin eline geri dönmeye başlamıştı. Çünkü oyuncular oyunun rezil kalitesinden dolayı oyunu almıyor, alanlarda iade yapıyorlardı.
Atari için oluşan bu kriz öylesine büyüdü ki bir dönem Amerika piyasasında hiçbir oyun tutunamamaya başladı ve doğal olarak piyasa yerin dibini boyladı. Bu süreç Nintendo’nun NES’inin Amerika piyasasına çıkana kadar devam etti. Öte yandan bu oyun yüzünden Warshaw’ın kariyeri tepe taklak olur ve kendisi ağır bir depresyona girerken, Atari ise elindeki milyonlarca kopyayı New Mexico çölüne gömerek oyunun kopyalarından kurtulmaya çalıştı. İlk başlarda şehir efsanesi olan bu durum daha sonradan bir belgeselle kanıtlanırken, Warshaw ise günümüzde Silikon Vadisi’nde psikolojik hizmet vermektedir. Sonuçta onun gibi zirveyi de dibi de görmüş birisi için olabilecek en doğru seçenek bu olsa gerek. Kısacası E.T. tam bir felaket ve tam bir hayal kırıklığıydı.
Listeyi burada sonlandırmaktayım. Evet daha bahsetmediğim; Fallout 76, Duke Nukem: Forever, Resident Evil 3 Remake gibi tonlarca oyun olduğunun ben de farkındayım ama sizler için konuyu fazla uzatmak istemedim.
Comments