Dimfrost Studio isimli minik bir yapımcının yaptığı Bramble: The Mountain King geçtiğimiz nisan ayının sonlarında çıkışını yapmıştı. Stüdyo, bu ilk işi ile henüz çok da fazla oyuncuya erişemese de, oldukça olumlu yorumlar almayı başardı.
- Karanlık İskandinav fabllarından ilham alan bir dünyada geçen, Olle’nin kız kardeşi için çıktığı yolculuğuna tanık olun!
- Discord’da ilgini çekecek bir sohbet başladı! (Bize katıl!)
- YouTube’da yorumlarınızı bekliyoruz. Videolarımıza göz at!
- Önceki incelememiz olan Amnesia: The Bunker’a da göz atmayı unutmayın!
Bramble: The Mountain King, aslında benim pek sevmediğim ama ara sıra ‘’şöyle çerezlik, kısa süren bir şeyler bakayım’’ diyerek girdiğim bir oyun türünden. İlk örneği Limbo olan, (neredeyse hepsinde) karanlık, ürkütücü ya da tehlikeli bir dünyada küçük bir çocuk karakteri canlandırdığımız, soldan sağa doğru koşmalı ve yolda küçük bulmacalar çözmeli oyun türü.
Türünün yanı sıra, ilk gördüğümde görselleriyle ilgimi çekse de, anlattığı şey ile tekrar gözümden düşen bir oyundu kendisi. Küçük bir çocuğun, kız kardeşini kaybetmesi ve onu aramaya çıkması üzerine yola atılmasını konu ediniyor. Bu tarz, aile teması üzerine yoğunlaşmış ve yoğun drama içeren oyunlardan son yıllarda çok sıkılmış, ‘’Oyunlarda yazarlık bitmiş!’’ seviyesine gelmiştim. Fakat Bramble, tüm bu ön yargılarımı öyle bir kırdı ki, koşarak hakkında bir şeyler yazmaya geldim. Üstelik gariptir, hemen hemen tüm bu dediklerimi yapmış olmasına rağmen kırabildi. Daha fazla uzatmadan incelemeye başlayayım.
Bramble: The Mountain King
İki kardeşten birisi olan küçük erkek kardeşin; gecenin bir yarısı, ona okunan bir masal sebebiyle kabuslar görüp uyanması üzerine başlıyor oyun. Odada çevresine bakındığında, ablasının da odada olmadığını görünce onu aramaya çıkıyor karakterimiz. Tabii hiçbir şeyin kolayca istediğimiz gibi gitmemesi üzerine, büyük bir maceraya atılıyoruz kendisiyle.
Başlangıçta masallar diyarının güzellikleri arasında dolaşıyor, küçük gnomlarla saklambaç oynuyor, yeşil vadilerin ormanların arasından mutlu mesut koşturuyoruz. Fakat gece çöktü mü, bir çocuk için (bir yetişkin için de aslında), ormanlar hiçbir zaman tepesinde güneş olduğu zamanki kadar tatlı değildir. Sık ormanlar, içlerinde cadıları, çocuk kaçıran trolleri, çocuk yiyen devleri barındırır. Bir yetişkin de bunlardan nasibini alır elbette.
Oyunun başlangıç motivasyonu olarak rolünü yerine getirdiği bu ana hikayesi aslında çok da ana odağı değil. Daha doğrusu başka elementlerle de dengelenmiş bu hikaye anlatımı. Zaten bir yolculuk hikayesinde de olması gereken budur. Bu oyunda da, yolculukta karşılaştığımız olaylar hep İskandinav mitlerinden ve masallarından oluşan maceralar. Ve asıl çekici kısmı burası bence.
Yetişkinler için ‘çocuk’ masalları
Birbirinden farklı, ürkütücü ve hatta kimi zaman kan dondurucu masalları öğreniyor, tabiri caizse onlardan kaçmaya çalışıyoruz. Oyun boyunca 5-6 farklı küçük masalı öğreniyor ve onun ürkütücü ana figürünü tanıyoruz. Bu karakterler İskandinav masallarından ilham alınarak, biraz yorumlanarak oyuna konulmuş karakterler. Hepsi birbirinden korkunç farklı olaylara sahip. Kimisi bataklıkta yaşıyor, kimisi ormanın derinliklerinde, kimisi de sazlıklarda.
Özellikle masallara ve onların iç yüzlerine, onların karanlık taraflarına ya da İskandinav kültürüne ilgiliyseniz, bu tarafı sizin de ilginizi çok çekebilir. Bunlarla az çok ilgilenen birisi olarak, beni oyun daha çok bu tarafıyla çekti. Acaba sıradaki masalda ne olacak, sıradaki masal ne ile ilgili diye oyunu tek oturuşta bitirdim diyebilirim. Çünkü çok iyi işlemişler hepsini. Çok korkutucu işlemişler de diyebilirim. Tıpkı olması gerektiği gibi. Hepsi de çok kararında sürelere ayrılmış, tadında bitiyor.
Bu tarz mitler; aslında çocuklara anlatılsın diye değil, yerel korkuların kendini dışa vurmasıyla oluşmuş olmasıyla, doğdukları yerin kültürüne dair de büyük imzalar içerir. O kültürün, ortaçağ ve öncesi insanının korkunçluklarını da yansıtırlar. Kanlıdır bu masalların çoğu. Ve oyunda da bunları yapmaktan hiç kaçınmamaları çok hoşuma gitti. Bütün korku figürlerini asıl şiddetleriyle resmetmekten çekinmemişler.
Örneklerinin çok ötesinde anlatım tercihleri
Başta yazdığım gibi bu türün çok belli bazı özellikler var. Küçük bir çocuğu canlandırıyoruz ve bu çocuk genellikle dünyaya oranla da çok küçük boyutta oluyor. Bunun örneklerinin önde gelenlerinden birisi de Little Nightmares. Little Nightmares dönemine göre cesur bir işti. Çocuk olmanın, çocuk gözünden dünyanın korkunçluğunun ve devasalığının sembolizmini oyun boyunca taşıyordu. Oynanışa da implemente etmişti bu anlatısını. Dev gibi insanların dünyasında biz minik bir fare gibi kalıyorduk hep. Little Nightmares 2’de de aynı anlatıyı koruyarak bence önceki oyunun üstüne çıkamamıştı yapımcısı.
Bramble: The Mountain King ise bunu yine tam olarak masalsı şekilde yapabiliyor. Karakterimiz kimi yerde parmak çocuk kadar kalırken, kimi yerde normal boyutlarda gözüküyor. Hatta bazı yerlerde de bir dev gibi kalıyor. Oyun boyunca bunun değişmesi ve belirsiz kalması da farklı bir boyut katıyor maceraya. Korku figürleri her zaman bizden çok daha büyük oluyor tabii, onlar ayrı. Bu nüans da korunmuş.
Bu, kamera açısıyla da destekleniyor çoğu yerde. Açık ve geniş ortamlarda dolaşıyoruz çoğunlukla ve bazen kamera açısı sayesinde uzakları görebiliyoruz. O ‘’uzak’’ bize göre dev mi, yoksa bize uygun boyutta mı belli olmuyor. Uzaklık bulanıklığını da (FOV) işin içine katarak bazen bize göre dev olmasa da, uçsuz bucaksız, devasa bir dünyada gezdiğimiz hissini veriyor bize.
Genel olarak Bramble, kamera açısının sık sık değişmesi ve ortamların boyutlarının anlaşılmaması gibi özellikleri ile, oyuna hem yeni bir dinamizm katmış, hem de türü bir adım öteye taşıyabilmiş. Nereye gittiğimiz belli olmuyor, bazı sekanslarda her şey bir anda değişebiliyor. Ama aralarındaki bağlantı da sağlam kalmayı başarıyor.
Oynanış
Elbette yine türü itibariyle, oynanış odaklı bir oyun olmasa da, bu konuda da hoş işler yapmayı becermişler oyunda. Combat zaten yok fakat küçük çeşitli bulmacalar var. Mesela ‘’bir kutuyu veya farklı bir nesneyi tut, sürükleyerek doğru yere bırak ve yolunu aç’’ gibi bulmacalar, önceki örneklerin üzerine biraz daha baharat atılarak verilmiş. Kimi zaman iksir yaparak büyülü kapıyı açıyoruz, kimi zaman yaratıklardan kaçıyoruz. Zaten oyunun kendisi de kısa olduğundan, çok da fazla sayıda oynanış unsuru barındırmıyor.
Oynanışta da genel olarak küçük detayları ile kendine çekmeyi başarıyor. Mesela uyuyan bir devi uyandırmanızın gerektiği bir kısımda, onu nasıl uyandıracağınız çok naif, çok ince şekilde konulmuş bir ipucuyla size veriliyor. Böyle küçük tasarım tercihleri çok keyifli olmuş.
Bunların yanı sıra, her masal kahramanı ile çeşitli şekillerde mücadele ediyoruz. Combat denebilecek tek kısımlar da buralar. Temasına ve hikayesine uygun ve bayağı güzel tasarlanmışlar. Bazıları gerçekten ürkütücü, oynarken aşırı gerdi.
Bu tarz oyunlarda hata ve ceza sistemi çok ön planda olmaması gerekir bence. Odağın anlatıda olması gerekir. Bramble, o konuda da çok ısrarcı değil ve odağını hikayede tutmuş. Oyuncuyu adım başı darlayan gizli tuzaklar yok. Tehlikelerle yüzleştiğimiz sekanslar da fazla zorlayıcı değil, kolayca geçilebilir tarzda şeyler. Öldüğünüzde de en baştan başlatmıyor, sık sık kayıt alıyor oyun.
Son olarak, ‘’kırmızıda dur, yeşilde geç’’ mekaniğini minimum düzeyde, yalnızca bir sekansta tutması dolayısıyla da kendisini ayrıca tebrik etmek istiyorum. Bıkmadılar şöyle şeyleri oyunlara koymaktan…
Görseller ve sesler
Oyunun genel olarak görselleri ve sanat tercihleri muazzam. Üstte de yazdığım gibi, hem kamera açılarıyla, hem uzaklık bulanıklığı ile zaten muhteşem bir iş çıkarılmış. Onların yanı sıra sanat tasarımıyla da tam olarak masalsı bir ortam oluşturulmuş. Bal mumundan yapılmış gibi duran karakterlerimiz dışında diğer figürler de oldukça iyi tasarlanmış. Canavarlar olması gerektiği gibi, ”İskandinav tarzı” iğrençlikte ve korkutuculukta olmuşlar. Görsel açıdan çok tatmin etti beni. Hele bazı anlar var ki, görselini alıp duvar kağıdı yapabilirsiniz, o kadar iyiler. Bir de genel olarak oyundan, Guillermo Del Toro filmi estetiği aldım. Sinema severleri de bu açıdan yakalayabilir.
Ses konusunda da oldukça başarılı. Seslendirmeler amatör hissettirmiyor, kendisini dinlettirmeyi başarıyor. Ortam seslerinin kalitesi ve dizaynları oldukça iyi. Bölümler arası yaptığımız küçük yolculuklarda çalan İskandinav müzikleri de müthiş seçilmiş. Oyun bittikten sonra da açıp dinlemelik müzikler hepsi. Edward Gried’in bestelerini de unutmayalım tabii.
Değerlendirme
Açıkçası, Bramble: The Mountain King, oynamadan önce Steam mağazamdan ignore’ladığım bir oyundu. Asla oynamazdım, pek çok açıdan bana hitap etmiyordu. Fakat bu kadar negatif bakan beni bile, biraz da masallara olan ilgim sayesinde belki de, ekstra yakaladı. Ve kendisini oldukça sevdirdi.
Türe sonunda beklenilen, en azından benim beklediğim, dinamizmi getirmiş, pek çok açıdan cesur davranmış, önceki örneklerin o monotonluğunu aşabilmiş. Çeşitli küçük oynanış unsurları, kamera açılarının sürekli değişmesi, her baş düşmanın tam kararında ekran süresine sahip olması (Yine de size, belki bazıları çabuk geçiyor gibi hissettirebilir.), görsellerin ve seslerin müthiş dizayn edilmesi ve son olarak masallarını tüm bu unsurları ile destekleyip, hepsini çok iyi yansıtması. Her yönüyle muhteşem tasarlanmış bir oyun olmuş.