Red Hook Studios tarafından geliştirilen ve yayımlanan Darkest Dungeon 2, sıra tabanlı, dungeon crawler ve roguelike türlerinde bir oyunu olarak 8 Mayıs 2023’te tam sürüm olarak oyuncularla buluşmuştu. Gelin şimdi oyunun temel mekaniklerine ve neler vadettiğine detaylıca göz atalım.
- Darkest Dungeon 2, PC platformunda incelendi.
- Discord’da ilgini çekecek bir sohbet başladı! (Bize katıl!)
- YouTube’da yorumlarınızı bekliyoruz. Videolarımıza göz at!
Vancouver merkezli Kanadalı bağımsız video oyun geliştiricisi Red Hook Studios tarafından geliştirilen ve 26 Ekim 2021’de yayımlanan sıra tabanlı, dungeon crawler ve roguelike oyunu Darkest Dungeon 2, 8 Mayıs 2023’te tam sürümüyle çıkış yaptı ve PlayStation 5, PlayStation 4, Xbox One, Xbox X/S Serisi, Nintendo Switch ve PC platformlarına geldi.
Darkest Dungeon 2 hikayesi
Darkest Dungeon 2’nin hikayesi, karanlık ve ürkütücü bir dünyada geçiyor. Oyun, insanlık ile doğaüstü kötülükler arasındaki mücadeleyi konu alıyor. Bir grup kahramanı yöneterek, dünyayı saran bu yozlaşmayı ve korkuyu yenmek için zorlu bir yolculuğa çıkıyoruz.
Amacımız, bir at arabasıyla kıyamet sonrası bir dünyada ilerlerken, karakterlerimizin fiziksel ve zihinsel dayanıklılığını koruyarak son derece tehlikeli yaratıklarla ve zorluklarla yüzleşmek. Yolculuğumuz sırasında verdiğimiz kararlar, ekibimizin kaderini belirliyor ve bu zorlu yolculuğun sonu, insanlığın geleceğini tayin ediyor.
Dil desteği
Öncelikle oyunun dil desteğine değinmek istiyorum. Genellikle bir oyunu dil desteği üzerinden değerlendirmem; ancak bu oyunda Türkçe dil desteği olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü oyunun kullandığı İngilizce oldukça zorlayıcı ve İngilizceniz çok iyi değilse oyunu anlamakta ciddi zorluk çekebilirsiniz. Bu oyun türü için hikayeyi ve metinleri anlamak çok önemli. Ben şahsen oyunu oynarken sık sık kelimelerin Türkçe karşılıklarını aramak zorunda kaldım. Bu yüzden İngilizcenize güvenmiyorsanız ve oyunu oynamak istiyorsanız, Türkçe yaması varsa mutlaka kurmanızı öneririm.
Mekanikler
Darkest Dungeon 2, sıra tabanlı, dungeon crawler ve roguelike türlerinde bir oyundur. Dungeon crawler, bilmeyenler için, bir labirent benzeri ortamda dolaştığınız, çeşitli canavarlarla savaştığınız, tuzaklardan kaçındığınız ve hazineler topladığınız bir tür fantastik rol yapma oyunlarında bir türdür. Şimdi, oyunun türlerini ve mekaniklerini daha detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
Karakterler
Darkest Dungeon 2’de toplamda 12 oynanabilir karakter bulunuyor. Her karakterin kendine özgü yetenekleri, güçlü ve zayıf yönleri var. Bu kahramanlar, farklı oyun tarzlarına uyacak şekilde özelleştirilebiliyor ve takım kompozisyonlarını stratejik olarak oluşturmanıza olanak tanıyor. Karakterlerin bazılarına oyunun başında erişilebilirken, diğerlerini ilerledikçe açıyoruz.
Maceraya istediğiniz dört karakterle başlayabiliyorsunuz, ancak bu karakterleri stratejik olarak seçmek oldukça önemli. Birbirleriyle uyumlu kombolar yapabilen karakterler seçmek, daha başarılı olmanızı sağlayabilir. Ayrıca, karakterlerin sıralamasını doğru yapmanız gerekiyor. Yakın dövüş uzmanı karakterlerinizin ön sıralarda, menzilli saldırılar yapan karakterlerinizin ise arka sıralarda yer alması en etkili dizilim olacaktır.
İlişkiler
Gelelim oyunun bana göre en mantıksız yönlerinden biri olan ilişki sistemine. Bu mekanik gerçekten sinir bozucu, şöyle açıklayayım: Diyelim ki iki karakterinizin arası kötü. Her iki karakterin de birer yeteneğini kullandığınızda, bu durum dezavantajlar yaratıyor. Rastgele seçilen bu karakter özelliklerini değiştiremiyorsunuz ve zorunlu olarak kullanmanız gerekiyor. Örneğin, bir karakterin yeteneğini kullandığınızda, diğer karakter dezavantaj olarak iki katı hasar alıyor, kör oluyor veya hasar vurma ihtimali düşüyor, bu gibi dezavantajlar çeşitli dezavantajlar sağlıyor. Bu da savaşları kazanma şansınızı oldukça zora sokuyor ve stratejilerinizi uygulamanızı engelliyor.
Peki, ilişkilerin iyi olması avantaj sağlamıyor mu? Tabii ki sağlıyor, ama bu durumu elde etmek neredeyse imkansız. İlişkiler nasıl iyi veya kötü oluyor diye soracak olursanız, örneğin, savaş sırasında bir seçim yaptığınızda bazı karakterler savaşmak isterken, bazıları savaşmamak istiyor. Birini seçmek zorundasınız ve savaşmayı seçerseniz savaşmak isteyenlerle ilişkiniz artarken, savaşmak istemeyenlerle ilişkiniz bozuluyor.
Ayrıca, karakterlerin istekleri sürekli değişiyor. Örneğin, bir karakterinize can basmanız gerektiğinde, başka bir karakter “Neden ona can bastın, bana niye basmadın?” diye trip atabiliyor ve bu da ilişkileri olumsuz etkiliyor. Bu yüzden, oyun boyunca bu mekanik beni oldukça sinirlendirdi.
Ayrıca, en mantıksız bulduğum şeylerden biri de sizin hiçbir şey yapmadığınız anlarda, at arabasıyla normal bir yolda giderken, karakterlerin durduk yere birbirine laf atması veya birbirlerini övmesi. Bu durum, ilişkileri rastgele şekilde güçlendirebiliyor ya da zayıflatabiliyor. Mesela, bir karakter aniden “Sen sessizken daha katlanılabilirsin” ya da “Ben senden daha iyi bir savaşçıyım, sen çok kötüsün” diyerek ilişkileri kendi kafalarına göre etkileyebiliyor.
Stres
Gelelim bir diğer sinir bozucu özelliğe: karakterlerin stres seviyesi. Oyunda, karakterlerimizin 10 puanlık bir stres seviyesi var ve her stres olduklarında bu puanlar artıyor. Stres seviyesi 10 puana ulaştığında, karakteriniz savaşın ortasında, tam cana sahipken bir anda sadece 1 cana düşüyor. Bu durum, diğer karakterlerle olan ilişkileri de bozuyor çünkü stres altındaki karakter laflar atmaya başlıyor. Şanslıysanız, bu durumda karakter motive olup biraz can yenileyebilir ama ben genellikle karakterlerin strese kapılıp 1 cana düşmesiyle karşılaştım. Bu da savaşın gidişatını tamamen değiştirdiği için sinir bozucu bir deneyim yaşattı.
Peki, karakterler nasıl stres oluyor? Bana göre oldukça mantıksız şekillerde. At arabasıyla ilerlerken yol ayrımlarında karakterlerin tercih ettiği yollar olabiliyor ve istemedikleri bir yolu seçerseniz veya seçmek zorunda kalırsanız stresleniyorlar. Bu gerçekten saçma çünkü karakterleriniz birer kahraman ve örneğin, bir mezar avcısının istemediği bir yola gittiği için streslenmesi mantıklı değil. Zaten aynı biyomda olduğumuzdan nasıl strese girilebilir ki? Ayrıca, savaş sırasında her hasar aldıklarında stres seviyeleri artıyor veya düşmanların belirli özellikleri de stres seviyesini yükseltebiliyor.
Biyomlar
Darkest Dungeon 2’de toplamda 5 farklı biyom bulunuyor. Her biyom, kendine özgü düşmanlar, tuzaklar ve temalarla dolu. Ancak, oyunun ilerleyişi için bu biyomları geçmeniz gerekiyor. Eğer final boss’unda kaybederseniz, tüm biyomları en baştan aynı düşmanlarla oynamak zorunda kalıyorsunuz. Diyelim ki başarılı oldunuz, bir sonraki bölümde yine aynı biyomlarla karşılaşıyorsunuz. Bu da bir süre sonra oyunun tekrara düşmesine neden oluyor, çünkü sürekli aynı yerleri tekrar tekrar oynamak zorunda kalıyorsunuz. Ayrıca, oyunun roguelike yapısı gereği zaten aynı bölümleri defalarca oynamak zorunda kalıyorsunuz, bu da bir noktada sıkıcı hale gelebiliyor.
Biyomlar şu şekilde:
- The Sprawl (Şehir Kalıntıları)
- The Tangle (Ormanlık Alan)
- The Foetor (Çürümüş Araziler)
- The Shroud (Deniz Kenarı)
- The Sluice (Kanallar)
Oyun içi arayüz ve kontroller
Darkest Dungeon 2, biraz karmaşık bir arayüze sahip. Karakter arayüzü gayet iyi, her şey anlaşılır ve düzenli. Ancak, itemlerin bulunduğu çanta arayüzü, han kısmında satın alınabilir itemler ya da sizin sahip olduğunuz itemler biraz karışık duruyor. Görseller aynı renk tonunda olduğu için itemler birbirine benziyor ve bu da aradığınız itemi bulmayı zorlaştırıyor, bu nedenle zaman alabiliyor.
Oyunun kontrollerine gelince, sıra tabanlı bir oyun olduğundan savaşlar sırasında genellikle sadece fareyi kullanıyorsunuz. Karakterlerin saldırıları akıcı bir şekilde gerçekleştiği için bu konuda herhangi bir sorun yok.
Görevler
Aslında oyunda size verilen belirli görevler yok; tek amacınız tüm bölümleri geçerek yaratıkları alt etmek. Sadece seçtiğiniz karakterlerin “buraya git” gibi belirli hedefleri olabiliyor. Bu hedefleri tamamlarsanız, “mum” adı verilen bir kaynak kazanıyorsunuz. Bu mumları kullanabilmek için bölüm sonunda, ölüp tekrar başladığınızda veya bazen girdiğiniz biyomda bulabildiğiniz bir ‘Altar of Hope(Umut Sunağı)’ kullanabiliyorsunuz. Mumlar, at arabasını veya karakterlerinizi geliştirmenize olanak sağlıyor.
Ayrıca, karakterlerin hikayelerini de keşfedebiliyorsunuz ve bu süreçte bazen görevler çıkabiliyor. Hikayeleri dinlerken, farklı bir oynanış deneyimi sunan bu görevler örneğin, bir karakterin geçmişinde birinden anahtar çalmanız gerektiği gibi durumları içeriyor. Bu görevler, sıra tabanlı türe yedirilmiş şekilde sunuluyor. Birçok karakter hikaye görevi var ve bunlardan bazıları oldukça iyi işlenmiş ve eğlenceli olmuş.
Grafikler ve atmosfer
Oyunun grafikleri, kendine has bir sanat tasarımına sahip ve oldukça güzel görünüyor. Grafikleri gerçekten etkileyici. Aynı şekilde, animasyonlar da akıcı ve estetik olarak tatmin edici, oyun görsel açıdan gerçekten göz zevkini veriyor.
Atmosfer konusunda ise, her biyom kendine özgü bir atmosfer sunuyor ve bu atmosferleri başarıyla yansıtıyor. Bu nedenle, Darkest Dungeon 2 atmosfer açısından başarılı bir iş çıkarıyor. Ancak, daha fazla biyom olabilseydi, çeşitlilik açısından daha zengin bir deneyim sunabilirdi; mevcut biyomlar biraz yetersiz kalmış.
Müzikler
Oyunun müzikleri başta güzel gelebilir, ancak aynı yeri tekrar tekrar oynamaya başladığınızda arka plandaki müzik giderek daha sinir bozucu hale gelebiliyor. Ayrıca, oyunda arka planda konuşan seslendirme de ses diksiyonu açısından başarılı olsa da, bazen sinir bozucu olabiliyor. Örneğin, savaşlar birden fazla olabiliyor ve oyun size kaçma veya kalıp ödülünüzü artırma şansı sunabiliyor. Eğer canınız azsa ve ölme ihtimalinizi biliyorsanız, kaçmayı seçtiğinizde arka plandaki ses “ödlekçe bir karar” gibi yorumlarla sizi sinir edebilir ve kışkırtabilir.
Değerlendirme
Darkest Dungeon 2, uzun zamandır oynamak istediğim bir oyundu ve beklentilerim oldukça yüksekti. Ancak oyuna başladığımda, ne yazık ki sadece sinir bozucu bir deneyim yaşadım. Oyunun, savaşı kaybettirmek için elinden geleni yapması ve dezavantajlarla oyunu zorlaştırması, savaşların keyfini kaçırıyor. Gerçekten güzel bir sıra tabanlı oyun, ancak bu dezavantajlar deneyimi büyük ölçüde mahvediyor.
Ayrıca, oyunun roguelike yapısı da bana göre yanlış tercih edilmiş. Oyunda bu kadar az biyom varken tekrar tekrar oynamak gerçekten sıkıcı olabiliyor ve biyomlar arasındaki düşman çeşitliliği de oldukça sınırlı. Bu durum, savaşların sıkıcı hale gelmesine neden oluyor.
Oyuna 20 saat kadar dayanabildim ama daha fazla sinir olmaya katlanamadım. İlk 10 saat boyunca eğlenceli bir deneyim yaşadım ve oyunu bitirmek istedim. Ancak, savaşları kaybettirme mekanizması nedeniyle oyunun süresi uzuyor; belki çok iyiyseniz 40-50 saatte bitirilebilir, ama benim için bu süreç çok uzun ve sinir bozucu oldu.
Peki, oyunun fiyatı hakkını veriyor mu ve alınır mı? Bence, bu tür zorluk seven oyuncular için şans verilmesi gereken bir oyun olabilir. Steam’de oyun, 19 dolardan (650 TL) indirimde 11.39 dolara (390 TL) kadar düşebiliyor. Epic Games’te ise indirimsiz fiyatı 309 TL, bu fiyat bile oyunun değerini veriyor. İndirimli fiyatlarda 20+ saat harcayabileceğiniz bir oyun için bu fiyat makul görünüyor.
Oyun incelemeleri için temel kriterlerimizi merak ediyorsanız,
İnceleme ve etik politikamıza göz atabilirsiniz.
Comments