Konami’den olaylı ayrılışının ardından kendi stüdyosunu kuran ve yeni oyunu merakla beklenen Hideo Kojima oyun dünyasını Death Stranding ile şaşırtmaya devam ediyor. Death Stranding’de Sam Porter isimli bir kargocu ile gizemli ve kıyamet sonrası bir dünyada şehirleri birbirine bağlayıp insanlığa umut ışığı olmaya çalışıyoruz.
- Death Stranding bir yürüme simülasyonu mu?
- Büyük bütçeli Hollywood yapımlarında bile görmekte zorlanacağımız kadro bir araya gelmiş.
- Film mi izliyoruz oyun mu oynuyoruz?
- Müzikleri ve efsanevi atmosferiyle içimize işleyen bir yapım.
- Eğer yakın zamanda çıkmış bir oyunu deneyimlemeniz gerekseydi bu oyun kesinlikle Death Stranding olurdu.
- Zamanla birlikte akıllarımızda güzel demlenen bir oyun olarak kalabilir.
Kojima bizi ihya ediyor
Oyun sektöründen bir kişi sayın desem büyük ihtimalle Hideo Kojima ismini bana söylersiniz. Bu denli büyük bir isim olduğunuzda yapacağınız yeni oyun da bu denli büyük beklentilere sahip oluyor. Metal Gear Solid gibi efsane bir seriye imza atan Konami ve Kojima iş birliği son MGS oyununun çıkmasına yakın kopma noktasına geliyor ve yarım çıkan MGS 5 Phantom Pain oyunu bu birlikteliğin son yarım kalmış meyvesi olarak oyuncularla buluşuyordu.
Hideo Kojima
Böylesine bir ayrılığın ardından adeta küllerinden doğan Kojima kısa sayılabilecek bir sürede bu denli büyük yeni bir oyuna yani Death Stranding’e imza atmayı başarıyordu.
Ölüm Kıyısı? Ölüm Bağı? Taşlar ve Sopalar?
Death Stranding, en başta isminden yola çıkarak hikayesine, içinde barındırdığı kelimelere ve tarihsel olaylara sık sık gönderme yapan bir hikayeye sahip. Oyunumuz dağılmış Amerika topraklarında başkanın ölüm döşeğinde son nefesini vermesiyle birlikte bize yüklediği bir görevle başlıyor. Amacımız ölümün ve yıkımın kol gezdiği bu kıtada insanları birleştirmek ve yeniden bir bütün haline getirmek. Bunu yapmak için ise Sam(Norman Reedus) isimli bir kargocuyu kontrol edip çeşitli noktalara teslimatlar yapıyoruz. Buraya kadar oyunu hiç izlememiş veya oynamamış biriyseniz size çok yavan bir deneyim sunacağını düşünebilirsiniz fakat asla öyle olmuyor.
Muhteşem kadro ve kendine has hikayesi
Dev bir oyuncu kadrosuna sahip oyunda başrolleri Norman Reedus, Leae Seedux, Mads Mikkelsen, Troy Baker, Tommie Earl Jankins ve daha nice sürpriz isimler paylaşıyor. Böylesine dev bir kadroyla harika yüz yakalama teknolojisi eşlik ediyor ve her ara sahne büyük bütçeli bir hollywood filmi izliyormuşçasına sizleri karşılıyor.
Death Stranding’in hikayesi ve dünyası gerçekten kendine has bir tarza sahip. Hikayesel olarak insanları gerçekten etkileyecek anlara ve sahnelere sahip olduğunu düşünüyorum. Hikaye anlatımı olarak ise çok başarılı bir iş ortaya konulmuş. Kendi sahip olduğu dünyayı çok iyi temellere oturtmuş ve adım attığımız her noktada bize bahsedilen hikayesel unsurlara tanık olabiliyoruz. İlk başlarda çok gizemli gelen olaylar ilerledikçe bir bir çözülmeye başlıyor bu da oynarken oyuncuya her zaman bir sonraki adımı görmek için merak uyandırmaya yetiyor. Ana hikayeye ve yan görevler hakkında gelen mesajlar, dökümanlar ve sesli notlar ile yaşayan kendine ait temelleri olan bir dünyada hissettirmeyi başarıyor.
Toplamda 13 ana bölümden oluşan hikaye her bölümde farklı bir karaktere odaklanıp onun üzerinden bir hikaye anlatıyor. Biz de oyuncu olarak hem dünyayı hem karakterleri daha iyi tanıma fırsatıp bulup kendimizi hikayeye kaptırıyoruz.
Hayal gücü mü? İleri görüşlülük mü?
Oyunun temel olarak oynanış mantığı A noktasından B noktasına kargoları götürmek. Bunu yaparken çeşitli çevresel zorluklar ve zamansal kısıtlamalarla karşılaşabiliyoruz. Bu kargolar ise dünyada yaşayan ve evlerinden çıkamayan insanlar için hayati önem taşımakta. Anlattıkça size bir şeyler tanıdık gelmeye başladı mı? Tanıdık geldiyse devam ediyorum bu oyun yapılmaya başlandığında ve piyasaya sunulduğunda dünyada Corona Salgını diye bir şey yoktu. Death Stranding’in ilk çıktığında çeşitli yerlerde dalga konusu olan temel oynanış mantığı aylar sonra hayatımızın temel noktası haline gelmeye başladı. Bizler evlerimizde oturduk ve binlerce kargo çalışanı bizler için zaman zaman kendi hayatlarını tehlikeye atarak siparişleri getirmeye başladılar. Hideo Kojima’nın akıl dolu hikayesi zamanla iyi demlendi diyebiliriz.
Benzersiz bir oynanış
Kojima bu oyunun yeni bir tür yarattığını iddia ediyor ve bu türe ise Strand Game ismini vermekten çekinmiyor. Bu oyun yeni bir tür yarattı mı? Sorusuna henüz verebileceğim cevap hayır ama bu oyunun diğer oyunlardan farklı hissettirdiği de bir gerçek. İsterseniz Strand Game isterseniz yürüme simülasyonu diyebilirsiniz fakat bu oyun yürüme simülasyonuysa diğer yürüme simülasyonlarına simülasyon demek aşırı bir anlam yüklemeye girer. Çünkü Death Stranding yürümeyi bir oyun mekaniği haline getirmiş vaziyette. Oyunu oynamayıp sadece izleyenler arasındaysanız bu ne biçim oyun sadece yürüyoruz diyebilirsiniz ancak iş oynamaya geldiğinde tamamen değişiyor. Yürümek başlı başına bir zorluk ve bu zorluğu oluşturan çevresel faktörler sürekli değişmekte, bizim de bunlara uyum sağlamamız gerekmekte. Oynarken bir saniye bile dikkatinizi ayırırsanız dengenizi kaybedip düşebiliyor ve kendinizi zor durumlarda bulabiliyorsunuz. O yüzden tekrar söylemekte fayda var bu oyun yürüme simülasyonuysa diğerleri ne?
Daha çok mekanik daha çok oynanış elementi
Son zamanlarda oynadığım oyunlarda sık sık rastladığım eksiklikler Death Stranding’de bir saniye bile karşıma çıkmadı. Başlangıçta sadece halat ve merdiven ile başlayan serüvenimize her teslimat başına neredeyse yeni bir eşya ile birlikte bambaşka mekanikler eklenmekte. Ana görevlerin yani yapmamız gereken asıl teslimatların böylesine oynanışa katkıda bulunacak elementler ve aletler vermesi oynanışı çeşitlendiriyor ve alınan keyfi arttırıyor. Oyunun 25. Saatinde bile yeni mekanikler eklendiğini görebiliyoruz.
Çeşitli kısımlara ayrılmış açık dünyalarda ilerledikçe o haritanın içinde hareket etmek kolaylaşmakta ve yaptığımız yapıların gerçek değeri ortaya çıkmakta. Bu noktada bir diğer önemli nokta olan paylaşımlı dünyadan bahsetmem gerek.
Paylaşımlı dünya
Death Stranding’in birlik olma, bütün olma mesajlarına en çok uyan temel mekaniği paylaşımlı bir dünyaya sahip olması. Oyuna başladığımızda bizi başka oyuncuların da oynadığı bir dünyaya bırakıyor. Fakat biz bu oyuncuları asla görmüyoruz sadece bu dünyada bıraktıkları yapıları (köprüleri, yolları, jeneratörleri, taşıtları, posta kutularını ve teslimat yaparken düşürdükleri kargoları) görüyoruz. Bu da oyunda yaptığımız her yapının başka oyunculara oynarken yardım etmesini onların da bıraktığı her yapının bize yardım etmesini sağlıyor. Bu sayede bir bütün olarak zorlukları aşmamız kolaylaşıyor. Bunun cidden işe yaradığını ve oynarken bir kere bile hataya sebep olduğunu görmedim. Paylaşımlı dünya iyi bir şekilde çalışıyor ve oynarken bizleri büyük dertlerden kurtarıyor.
Yol yaptı köprü yaptı beğenileri kaptı
Paylaşımlı dünyanın bir diğer getirisi ise oyun dünyasında bıraktığımız uyarı levhalarının bile başka oyuncular tarafından aldığı beğeniler oluyor. Belki de yaptığınız bir jeneratör tam o sırada zor durumda olan birine yardım etti ve kolaylık sağladı bunun karşılığı olarak bizim yaptığımız yapılara beğeni bırakabiliyorlar. Her oyuna çıkıp girdiğiniz de aldığınız beğenilerin bildirim olarak size belirtilmesi sadece kendimize değil başkalarına da yardım etme hissi kesinlikle oynanışa bir derinlik katıyor.
Oyundaki en büyük düşmanımız çevresel unsurlar bu unsurları minimuma indirmek için yollar,taşıtlar ve köprüler yapmak büyük önem taşıyor. İlk başta aşması bir saat süren mesafeleri yollar yaparak 2-3 dakika gibi bir seviyeye indirdiğinizi gördüğünüzde oyundan aldığınız tatmin hissi en üst noktalara ulaşıyor.
Bu noktada sizin yaptığınız ve başkalarının bıraktığı yapılar ile her şeyin çok kolaylaşacağını düşünebilirsiniz ama öyle olmuyor çünkü başkalarının yaptığı yapıların hepsi sizin dünyanızda gözükmüyor o noktada bi filtrelemeye gidilmiş ve denge sağlanmış durumda.
Kargolarım için
Taşıdığımız kargoların cinsleri, ağırlıkları ve zaafı olduğu şeyler gibi dikkat edilmesi gereken noktalar var. Bunlar çevresel zorluklarla birleşince her göreve çıkmadan önce bir planlama aşaması yapmamız gerekiyor. Ağırlıklarımızı üzerimize iyi bir biçimde dengeleyip yola çıkmamız lazım. Tabii ki buralar opsiyonel isterseniz kafanıza göre yapabilirsiniz ama emin olun bu işinizi baya bir zorlaştıracak. Bu noktalarda envanter yönetimi önem kazanıyor. Eğer kargonuz çok hassas ise hasar giderici spreyleri yanınıza almalı veya yükseğe tırmanıp, inmeniz gerekiyorsa merdiven ve halatlarınızı bol tutmanız gerekiyor.
Buna ek olarak kullandığımız her şeyin bir dayanıklılığı var. Eğer çok yürümeniz gerekiyorsa yedek botlarınızı almalı veya taşıma iskeletinizin pilinin bitebileceğini düşünüyorsanız yanınıza jenaratör yapma çantası almanız lazım. Böyle düşününce her görev aslında bir planlama ve dikkat gerektiriyor.
Boş Dünya Bol Manzara
Hikaye gereği Death Stranding boş bir dünyaya sahip. Çünkü dışarısı çok tehlikeli, tecrübeli kişiler hariç sıradan insanlar için dışarda geçecek kısa bir süre bile ölümcül sonuçlar doğurabilir. Bol bol yürüdüğümüz bu oyunda bize büyüleyici doğal manzaralar eşlik ediyor. Gerçekten bu kadar boş bir dünyada bulunmayı çekici kılabilecek tek şey bu eşsiz manzaralar olmuş. Her bir sahneyi durdurup ekran görüntüsü alsanız bilgisayarınıza mükemmel bir arkaplanı olabilir. Doğadaki her bir unsurun çimeninden yere yağan kar tanesine kadar her birinin kaplaması mükemmel yapılmış.
Kulaklarımızın pasını silen Low Roar
Elimizde doğayla baş başa bir açık dünya, taşımamız gereken kargolar ve aşmamız gereken bir sürü engel var. Bunlardan sıyrılıp rahat bir nefes aldığınız anda arkadan giren Low Roar grubunun şarkıları oyuna resmen seviye atlatmış diyebilirim. Her bir şarkı oyun için özel yapılmasa da oyuna o kadar uymuş ki sanki özel olarak bu oyun için bestelenmiş gibi hissettiriyor. Bazen görevi aldığımız anda bazen ise görevleri bitirmeye yakın giren müzikler eşsiz doğa manzarasıyla birleşince insanın içini duygularla dolduruyor. Sadece Low Roar değil oyunun ara sahnelerindeki müzikler de son derece kaliteli olmuş. Gelmiş geçmiş en iyi müziklere sahip oyunları saymaya kalksak Death Stranding yıllar boyunca kendine o listede rahatça yer bulabilir.
Silahlar zarar vermek için değil
Kargo taşımanın yanı sıra oyunda silahlar da bulunuyor fakat bu silahların canlılar üzerinde ölümcül etkilere sahip değiller. Hideo Kojima büyük bir ihtimalle bu kadar çok birlik, bütün olma mesajları verip birbirimize beğeni yollamak gibi olumlu şeyler eklediği bir oyuna yaşayan canlıların hayatını sonlandıracak silahlar koymak istememiş en azından kendi içinde kurduğu felsefeyle tutarlı olduğunu söyleyebilirim. Bence silahlı olan kısımlar komple oyundan çıksa yine de bir eksikliğini hissetmem. Buna rağmen oyunda bulunan düşman tiplerinden bazıları halihazırda öbür dünyadan olduğu için mantık olarak kimseyi öldürmeden ilerlediğimiz bir oyun olmuş. Böyle anlattığıma bakmayın oyundaki silah çeşitliliği sahip olduğu çatışma sekanslarının sayısına göre gayet yeterli hatta çok bile sayılabilir.
Silahlı bölümlerin en kötüsü ise boss savaşları olmuş. Son derece yavan olan boss savaşları yıllar öncesinin mantığında kalmış gibiydi. Mermi süngeri düşmanlara sürekli bir şeyler ateşlemekten öteye geçemeyen bu kısımların oyunda var olmasının hiç bir olumlu tarafı yok.
Yine olsa yine yürürdüm
Ölümle yaşam arasında ince çizgide gidip geldiğimiz bu eşsiz hayal gücüne sahip dünyada belli bir süreliğine var olup Sam’in ve diğerlerinin hikayelerine tanık olmaktan son derece keyif aldım.
Oyun dünyasında yeni bir şeyler deneyimlemek isteyenlerin hiç düşünmeden bakması gereken bir oyun olduğunu düşünüyorum. Oynamak ile izlemek arasında cidden büyük bir farka sahip olduğunu söyleyebilirim.
Konsoldan bilgisayara gayet iyi bir şekilde aktarılmış oyun, 1050ti ekran kartına sahip bir laptop ile neredeyse full ayarlarda sabit 60 fps gibi bir performans vermeyi başardı. Bilgisayarda oynansa bile gamepad ile deneyimlenmesi gereken bir oyun olduğunu düşünüyorum. Klavye-mouse ikilisi için pek uygun bir oyun değil.
Hideo Kojima’nın son eseri Death Stranding son dönemlerin en cesur büyük bütçeli işi olmuş.
Comments