İsviçre merkezli The Fawn Studios ekibinin göz nuru The Wandering Village ile ilk karşılaşmamız geçtiğimiz sene bir Xbox etkinliğinde gerçekleşti. Sunumlarında TWV’nin şehir kurma türüne mensup olduğunu, muadillerinde olduğu gibi değişen hava şartlarını ve kıyamet sonrası hayatta kalma temasının stratejiyle harmanlanarak sunulmaya çalışıldığını öğrenmiştik. Lakin aldığımız bilgiler arasındaki en ilginç nokta üzerinde şehirler kuracak olduğumuz kara parçasının topraktan daha fazlası olduğuydu. Onbu isimli bu canlının üzerine yerleşecek, hem onu hem de kendi halkımızı hayatta tutmaya çalışacaktık.
Aynı ekibi küçük bir kickstarter kampanyasıyla da gördük. Tıpkı benim gibi oyunu heyecanla takip eden yüzlerce insan olacak ki bağışlanması beklenen 40 bin euro yaklaşık olarak 4 ile kısa bir sürede çarpıldı. Kickstarter gerçekten sektörün can damarı işlevinde. Yıllardır süregelen kampanyalar aracılığıyla karşımıza çıkmaya çalışan yapımcılardan bir tanesinin daha imdadına yetişti, yüzüne güldü.
The Wandering Village ön inceleme
İlk deneyimlerimiz açısından The Wandering Village’da yadsınamaz derecede Frostpunk vari bir hava sezdik. Başlangıçta kasabanızı, daha da ileri bir dönemdeyse küçük şehrinizi canlı tutmak için değişen hava şartlarına ayak uydurmanız ve halkınızı adapte edebilmeniz oldukça mühim olan ilk meselemiz.
Toprakları işlemeli, ağaçlarda asılı duran meyveleri toplamalı, halkınızın yiyebileceği sıcak yemeği dönüştürmeli ve başlı başlına temel bir ihtiyaç olan suyun üretimini sağlamalısınız. Sizlerin de fark ettiği üzere türün diğer oyunlarıyla benzer özelliklere sahip. Daha farklı bir özellik beklenemezdi zaten.
Ancak The Wandering Village bizden sadece halkı yaşatmamızı değil, aynı zamanda üstünde bulunduğumuz milyonlarca yıllık bu kocaman kabuklu yaratığı da hayatta kalabilecek düzeyde tutmamızı bekliyor. Pekala, nasıl yapıyor bunu?
Onbu’da yaşam!
Onbu yemek yiyor, tuvalet yapıyor, kanından geçen besinler aracılığıyla metabolizmasını diri tutuyor. İşte kabuklarının üzerindeki bizlerde bu ilginç ve eşsiz yaratığı hem besliyoruz hem de ondan zaman zaman besleniyoruz.
Yapımcının da dediği gibi karşılıklı olarak yararlandığımız simbiyotik bir ilişki kuruyoruz. Hatta işi bir yerden sonra abartıp kanını işliyor, dışkısından tarlalarımıza ektiğimiz bitkilerin kalitesini arttırmak amacıyla kullanacağımız gübreler ekliyoruz.
Canını yaktığımızda sinirlenmesin, homurdanmasın, bize küsmesin diye şefkatli bir anne misali yemeğini de mancınıkla ağzına yolluyoruz. Aramızdaki güvene dayalı ilişkiyi güçlendirmek adına zaman zaman balonlarımızla aşağılara gidiyor ona biraz sevgi gösteriyoruz.
Öyle boşa yaptığımız iş de yok. Bize verdiği kazanımlardan bir diğeri de aramız iyi olduğunda, harita üzerinde istediğimiz rotaya doğru hareket ediyor oluşu.
The Wandering Village’de toksinlerle mücadele
Şimdi temel ihtiyaçlarımız halledildi, Onbu ile olan ilişkimiz dostane seviyesine yükseltildi. Sırada ne var? İlerleyen haftalarda bizi muhtemelen büyük bir darbeyle yok edecek olan zehirli toksinler elbette. Bu zehirli toksinler 70 ila 80. günün sonrasında yoğun olarak yolumuzun üzerinde karşımıza çıkmaya ve topraklarımızı çorak arazilere çevirmeye başlıyor.
Frostpunk mı? İzciler tanıdık gelmeli!
Bunun yanında şehirlerimizi ve faaliyet halindeki binalarımızı sardığı zamanlardaysa büyük bir hastalık baş veriyor. Kıyamet sonrası dünyada olduğumuzdan bir yaratığın sırtına çıktık ne de olsa. Onun da zehirli gazlardan dolayı etkilendiğini ve insanlar gibi tedavi edilmesi gerektiğini söyleyelim.
Haritada dönüm noktaları olduğundan ve Onbu ile aramızı iyi tutarak gidecek olduğumuz yolu seçebileceğimizden yukarıda kısaca bahsetmiştim. Yolumuzun üzerinde karşılaştığımız madenler, köyler ve diğer türlü bölgelere ise kaşif binaları aracılığıyla izcilerimizi gönderebiliyoruz. Kendileri kampımızda kullanabileceğimiz hammaddeler ya da bazen bize katılmak isteyen işçiler getirebiliyor.
The Wandering Village yapay zekası!
The Wandering Village’nin en zayıf noktası kesinlikle ama kesinlikle yapay zeka. Köylülere emirler vermek ve görevlerine göre önceliklerini belirlemek oldukça zorlu. Aslında zorludan ziyade çalışmadığını da belirtebiliriz. Özellikle hangi göreve kaç kişiyi ayıracağınızı, kaç kişiyi boşta bırakacağınızı veya daha önemlisi neye öncelik vereceğinizi belirlemelisiniz. Eğer benim gibi bu konulara pek önem vermeyip komut sistemine güvenirseniz başınız epey ağrır. Yeterince yemek miktarına ulaştık, buradaki sayıyı azaltıp toplama işlerine yönlendirelim diye dur durak bilmeyen bir çaba içerisine girersiniz.
Öncelik belirlediğiniz işin bazen en son yapılması, boşta adamınız yoksa bile işi yapıyormuş gibi görünen elemanların ortada oradan oraya dolanması falan derken köyümün gelişimi epey yavaşladı ve ağırlaştı.
Değerlendirme
14 Eylül itibariyle The Wandering Village oyuncuların beğenisine sunuldu. Erken erişim olduğundan olabildiğince eksiklerini puanlama kısmında göz ardı ettik. İlerleyen süreçte pek çok eksiğin düzeltileceğine inanıyorum. Yayınlanan yol haritasıyla birlikte ekibin kickstarter kampanyasında verdiği sözleri yerine getirmek için uzunca bir süre daha işinin başında olacağını da biliyoruz.
Ve -çok uzattık biliyorum- cümlelerime son noktayı koyarken yazıdaki görüşlerin ve açıklamaların bir Erken erişim incelemesi hakkında olduğundan haberiniz ola. Günümüzde olan bir mekanik birkaç ay sonra daha da geliştirilebilir, değiştirilebilir ya da hepten kaldırılabilir. Onbu ile köylüler bizi oldukça mutlu edecek bir maceraya çıkardı, kalın sağlıcakla.