Contrast ve We Happy Few gibi özgün anlatımı ve sıra dışı dünyalarıyla oyun dünyasında kendine has bir yer edinen Compulsion Games, bu kez çok daha farklı bir vizyonla karşımıza çıkıyor. Stüdyonun şimdiye dek üstlendiği en büyük ve en duygusal proje olan South of Midnight, oyuncuları yalnızca görsel anlamda değil, anlatımsal derinliğiyle de büyüleyen bir yolculuğa davet ediyor. Mitolojik unsurlarla harmanlanmış Güney Amerika atmosferinde geçen bu yeni yapım, hem Compulsion’ın yaratıcı cesaretini hem de hikâye anlatımındaki ustalığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Stüdyo, bu oyunla yalnızca kendini değil, oyuncuların duygusal bağ kurabileceği, özgün bir evren yaratma becerisini de bambaşka bir seviyeye taşıyor.
- South of Midnight, PC platformunda incelendi.

Bazı oyunların anlatacak çok şeyi vardır ama sesini yükseltmek yerine, oyuncusuna fısıldamayı tercih eder. South of Midnight tam olarak biz oyunculara böyle bir deneyim sunuyor. Gürültüsüz ama derin bir şekilde etkileyici, sakin fakat büyüleyici bir dünya ve içine çekici bir hikaye… Her köşesinde farklı bir duygu barındıran, her adımda yeni bir sırra tanıklık ettiğiniz bu oyun, görsel zenginliğinin yanı sıra, atmosferiyle de oyuncuyu içine almayı başarıyor.
South of Midnight, oyunculara sıradan bir kayıp hikayesinden çok daha fazlasını sunuyor. Hazel’ın kayıpla başlayan yolculuğu, oyuncuyu zamanın büküldüğü ve eski efsanelerin yeniden gün yüzüne çıktığı büyülü bir kasabaya götürüyor. Her adımda geçmişin izlerini keşfeden oyuncu, kasabanın derin sırrını çözmeye başlıyor. Oyunun atmosferi, her köşe başında yeni bir gizem sunarak, oyuncuyu kendine çekiyor. Görsel ve anlatısal derinliğiyle sıradan bir macera oyunundan farklı olarak, oyuncuyu sadece keşfetmeye değil, hissederek ve düşünerek ilerlemeye zorluyor.
South of Midnight Hikayesi (Spoiler Yok)
South of Midnight, sıradan bir kaybın ardından sıradışı bir yolculuğa çıkan genç bir kadının hikayesini anlatıyor. Kahramanımız Hazel, trajik bir geceden sonra kendini, geçmişle geleceğin iç içe geçtiği büyülü bir güney kasabasında buluyor. Ancak burası, bildiğimiz kasabalardan çok daha farklı. Zamanın büküldüğü, eski efsanelerin hala yaşamaya devam ettiği, toprak altına gömülmüş hikayelerin gün yüzüne çıkmaya başladığı bir yer. South of Midnight’ın kasabasındaki her sokak, her taş, her ağacın, geçmişin kaybolan izlerini taşıdığı bu mekânlar adeta birer sessiz anlatıcı gibi işliyor.

Hazel, karşısına çıkan sıradışı bir rehberle birlikte, sadece kendi geçmişini değil, aynı zamanda bu bölgenin derinlerde saklı kalan, karanlık masallarını da keşfetmeye başlıyor. Hikaye, yalnızca Hazel’ın geçmişine dair bir yolculuk değil; aynı zamanda bu topraklarda gizli kalmış, zamanla unutulmuş öykülerin gün yüzüne çıkmasına odaklanıyor. Bu keşif, bir kaybın peşinden gitmekten çok daha fazlası; bir yerin, bir halkın hafızasına doğru yapılan bir yolculuk. Hem kasabanın hem de Hazel’ın içsel dünyasının sırları, fısıldayarak anlatılmaya başlanıyor ve her adımda gizemli bir gerilim artıyor.
South of Midnight, geleneksel anlatı çizgilerinden ziyade parçalı ve organik bir şekilde ilerliyor. Hazel’ın karşılaştığı karakterler, çevredeki detaylar ve atmosferin kendisi bile birer anlatıcı gibi işliyor. Her yeni bölge, hem bu gizemli dünyaya dair ipuçları sunuyor hem de Hazel’ın içsel yolculuğunu biraz daha derinleştiriyor. Oyunun en dikkat çekici yönlerinden biri, Amerikan güneyine özgü halk hikayelerini modern bir dille anlatması. Eski efsaneler, bu büyülü dünyada kendine yer buluyor ve oyunun atmosferine güçlü bir şekilde yansıyor. Bazı sahneler adeta bir rüyadaymış gibi hissettiriyor ama bu masalsı hava, oyunun duygusal derinliğini zayıflatmıyor. Aksine, her karakterin ve anlatının altında tanıdık, insana dair bir şeyler çıkıyor.
Hazel’ın yolculuğunda gördüğümüz olaylar kadar, görmediğimiz, sessiz geçen anlar da önemli. South of Midnight her şeyi açıklamak yerine, oyuncuya düşünme alanı bırakıyor. Bu da oyunu sıradan bir maceradan çıkarıp, daha kişisel ve dokunaklı bir hikayeye dönüştürüyor. Sonuç olarak South of Midnight, anlatmak istediği hikayeyi aceleye getirmeyen, sindirerek aktaran bir oyun.
South of Midnight oynanış
South of Midnight’ın oynanışı, ilk bakışta sade gibi görünse de içine girdikçe farklı katmanları olduğunu fark ediyorsunuz. Oyunun temposu, hikâyenin duygusal tonu ve atmosferiyle paralel ilerliyor: hızlı reflekslerden çok, çevreyi gözlemlemek ve dünyayla etkileşime geçmek üzerine kurulu bir deneyime sahip. Hazel’ın yolculuğu boyunca tırmanma, platform bulmacaları ve çevreyi şekillendirme gibi farklı mekaniklerle karşılaşıyorsunuz. Bir anda önünüzde bir araba ya da kutu beliriyor, bir platforma ulaşmak için onları kullanmanız gerekiyor. Oyunun sunduğu bu etkileşimli çevre tasarımı, klasik bir keşif deneyiminin çok ötesine geçiyor.

Hazel’ın hareketleri ağır ama bilinçli. Koşup zıplamaktan çok, bulunduğunuz ortamı çözümlemeye ve bir sonraki adımı planlamaya yönlendiriyor sizi. Duvarlarda koşmak, dar alanlardan geçmek ya da yüksek noktalara tırmanmak gibi pek çok farklı hareket seçeneği, keşif hissini daha organik hale getiriyor. Sadece bir yerden diğerine gitmiyorsunuz; her hareketinizin ardında bir sebep, her platformda bir anlam var. Bu da oyuncuyu oyuna hem fiziksel hem de zihinsel olarak daha fazla dahil ediyor.
Oyunun dünyası, keşfetmeniz için sizi yavaşlatıyor ama bu yavaşlık bir kısıtlama değil; tam tersine, etrafınızdaki detaylara dikkat kesilmenizi sağlayan bilinçli bir tercih. Geliştiricilerin bu alandaki yaklaşımı, South of Midnight’ı sadece bir oyun değil, aynı zamanda deneyimlenmesi gereken bir anlatı yolculuğuna dönüştürüyor.
Her köşede yeni bir sürpriz
Her karşılaşmayı ilginç kılan şey, karşımıza çıkan yaratıkların çeşitliliği ve onları alt etme yollarının yaratıcılığı. Bazı düşmanlar doğrudan saldırıya geçerken, bazıları çevreyle etkileşimli ya da destekleyici rollere bürünüyor. Hangisinin öncelikli hedef olacağı tamamen oyuncunun tercihlerine kalmış. Ancak her yaratığın kendine özgü bir davranış şekli var. Örneğin, bazılarını çevresel unsurları kullanarak zayıflatmak ya da birbirlerine karşı çevirmek mümkün. Bu da oyuncuyu her çatışmada gözlem yapmaya ve farklı stratejiler denemeye teşvik ediyor.
Dövüşler ilk bakışta sade görünse de kısa süreli ama yoğun tempolu yapıları sayesinde oldukça akıcı ve tatmin edici hissettiriyor. Bu durum sadece sıradan karşılaşmalar için değil, oyundaki sınırlı sayıdaki bosslar için de geçerli. Her biri, dikkatli oynamayı ödüllendiren kısa ama anlamlı anlarla dolu.
Oyunun kapısı herkese açık
South of Midnight, erişilebilirlik konusunda oldukça kapsamlı seçenekler sunarak herkesin bu büyülü dünyaya adım atabilmesini sağlıyor. Menüde yer alan ayarlar sayesinde, yalnızca hikâyeye odaklanmak isteyen oyuncular için yaratıklarla savaşmak, boss dövüşleri ya da bazı bölümlerdeki kovalamaca sahneleri tamamen atlanabiliyor. Hatta istenirse boss savaşlarını doğrudan geçmenizi sağlayan bir seçenek bile mevcut.
Grafikler ve atmosfer
South of Midnight, görselliğiyle oyuncuya sadece bir oyun değil, aynı zamanda duygusal ve estetik bir deneyim sunuyor. Güney Amerika’nın derinliklerinden esinlenen kasvetli bataklıklar, güneşin alçak bir açıdan vurduğu tropikal ormanlar ve büyülü kasabalar, hikâyenin geçtiği coğrafyayı neredeyse gerçekmiş gibi hissettiriyor. Ancak bu görsel detaylar yalnızca bir dekor değil; her bir sahne, Hazel’in hikâyesini taşıyan, anlam yüklenmiş birer anlatı parçası.
Oyunda ilerledikçe, çevrenin statik bir fon değil, karakter kadar canlı bir unsur olduğunu fark ediyorsunuz. Doğa olaylarının, ışığın ve mekânların sürekli değişimi, oyuncunun Hazel’le birlikte duygusal bir yolculuğa çıkmasını sağlıyor. Bu anlamda South of Midnight, klasik bir aksiyon-macera oyununun ötesine geçerek oyuncusunu aktif bir tanığa, hatta zaman zaman bir yol arkadaşa dönüştürüyor.
Görselliğin duygulara dönüştüğü anlar
Hazel’in hikâyesi, yalnızca diyaloglar ya da olay örgüsüyle değil; görsel atmosferin oyuncuda yarattığı ruh hâliyle anlatılıyor. Karakterin yaşadığı kayıplar, yüzleştiği karanlık geçmiş ve Prospero’nun gizemli dokusu, oyun boyunca değişen renk paletleri ve ışık oyunlarıyla pekişiyor. Oyunun bazı sahnelerinde, sadece bir manzaraya bakarak bile karakterin ruh hâlini hissedebiliyorsunuz. Bu görsel anlatım, oyuna sinematografik bir derinlik katarken, oyuncuyla da güçlü bir bağ kuruyor.
Oyunun sanat tasarımındaki en dikkat çekici tercihlerden biri de karakterlerin stop-motion benzeri hareketleri ve ahşabı andıran, cilalı yüzey yapıları. İlk bakışta alışılmadık gelse de bu estetik yaklaşım, oyunun sürreal atmosferine hizmet eden başarılı bir tercih. Oyuncu, bu stilize dünyaya kısa sürede alışıyor ve gerçeklik ile hayal arasında gidip gelen bir anlatının içinde buluyor kendini. Ara sahnelerde öne çıkan bu estetik, duygusal anların etkisini artırıyor ve oyunun genel anlatısını daha unutulmaz kılıyor.
Ses tasarımı ve müzikler
South of Midnight’ın ses tasarımı ve müzikleri, oyunun kimliğini şekillendiren temel unsurlardan biri. Sadece görsel değil, işitsel olarak da oyuncuyu sarıp sarmalayan bir deneyim sunuyor. Oyundaki yön bulma sistemi bile sese dayanıyor; Hazel’in yolunu bulmak için fısıltıları dinlemesi gerekiyor ve bu fikir oyuna son derece yaratıcı bir şekilde entegre edilmiş. Bu fısıltılar bazen huzur verici, bazen de tedirgin edici bir etki yaratıyor, böylece oyuncunun o anki ruh hâline doğrudan dokunabiliyor.
Doğal çevre sesleri de bu işitsel evrenin ayrılmaz bir parçası. Uzaklardan gelen kuş cıvıltıları, bataklıklarda yankılanan kurbağa sesleri ya da yaprakların arasından geçen hafif bir rüzgâr, bulunduğunuz ortamı gerçekmiş gibi hissettiriyor. Bu detaylar, yalnızca bir ses efektinden fazlası; oyuncuyu oyunun büyülü dünyasında tutan bir bağ kuruyor.
Blues’un ruhuyla harmanlanmış bir yolculuk
South of Midnight’ın müzikleri ise başlı başına bir anlatı unsuru. Olivier Deriviere’nin önderliğinde hazırlanan müzikler, sadece oyuna eşlik etmiyor; adeta kendi başına bir hikâye anlatıyor. Blues’un derin izlerini taşıyan melodiler, oyunun geçtiği Güney Amerika coğrafyasının kültürel ruhunu yansıtıyor. Bazı bölümlerde müzik ön plana çıkarak anlatımı güçlendirirken, bazı anlarda ise sadece fonda usulca çalarak duygusal bir derinlik yaratıyor.
Oyuncular olarak bizler, bu benzersiz müziklerle oyuna başlamadan önce tanışma fırsatı buluyoruz. Bu da oyunun anlatmak istediği hikâyeye kulak kesilmemizi sağlıyor. Görsel dünya kadar işitsel dünyanın da özenle inşa edildiği South of Midnight, ses ve müziği yalnızca bir arka plan unsuru olarak değil, oyuncuyu yönlendiren, hissettiren ve anlatan bir yapı taşı olarak kullanıyor.
Değerlendirme
Compulsion Games, yeni bir dünya sunmakla kalmıyor, aynı zamanda her bir detayda özen gösterdiği kaliteli bir deneyim vaat ediyor. South of Midnight gerçekten büyüleyici bir oyun. Karakterlerin içsel yolculukları, fantastik bir temayla harmanlanmış olsa da, psikolojik derinliği hatırlatacak kadar etkileyici.
Ayrıca, Türkçe dil desteği de var!
Oyunla ilgili tek olumsuz eleştirim dövüş sistemi. Dövüşler, zaman zaman tekrar eden ve arena tarzı bir yapıya sahip olduğu için biraz sıkıcı olabiliyor ve bu da tekrar oynanabilirliği azaltıyor. Buna rağmen çok sıkılacağınızı düşünmüyorum çünkü stratejik düşüneyim derken, düşmanların hareketlerini izlerken ve güzel müziklerine dalıp giderken bir bakmışsınız düşmanı çoktan yenmişsiniz.
Oyun incelemeleri için temel kriterlerimizi merak ediyorsanız,
İnceleme ve etik politikamıza göz atabilirsiniz.