Daha çok mizahi bir dille anlatılan, yalnızlık atmosferini güzel kurabilmiş, kısa ve hoş bir hikaye anlatıyor The Last Worker. Devasa bir şirketin içinde kalmış son çalışan biziz, adından da anlaşılabileceği gibi, ve işimize devam ederken başımıza bazı ilginç olaylar geliyor. Daha çok atmosfer ve hikaye odaklı giden The Last Worker’da dikkate değer güzel oynanış unsurları da var. Fakat onlara gelmeden önce bu kısmını biraz daha açmak istiyorum.
- ”Kurt, kapitalizm ile aktivizm arasında seçim yapmak durumunda kalıyor.”
- Discord’da ilgini çekecek bir sohbet başladı! (Bize katıl!)
- YouTube’da yorumlarınızı bekliyoruz. Videolarımıza göz at!
- Bir önceki yazımız olan The Great War: Westren Front incelemesine buradan ulaşabilirsiniz!
The Last Worker geçen ayın sonunda çıkış yapan güncel bir yapım. Oyun, genellikle VR oyunları üzerine çalışan ve yine The Last Worker’da da asıl odağı VR’da tutan bağımsız bir geliştirici tarafından yapıldı. Her ne kadar VR’ı hedeflese de, VR olmadan da oynanabiliyor neyse ki. Fakat elbette bu durumda bazı eksikler kaçınılmaz.
Portal esintileri
Özellikle oyunun açılış kısmı ve ilk saati benim için çok umut vaat edici olan, biraz daha kutunun dışında bir anlatım sunuyordu. Diyalog veya yazılı anlatımdan ziyade, sadece görsel anlatımla açılışını yapıyor. ‘’Göster, anlatma.’’ yöntemini kullanıyor yani. Karakterimiz ve bulunduğu dünyadan kısa kısa kesitler izleyerek basitçe neler olduğunu anlıyoruz bu sekansta.
Elbette kısa ve yalnızca görsel anlatım içerdiği için, detay olarak pek çok kısmını da insanın hayal gücüne bırakıyor. Benim de hoşuma giden bu oldu zaten. Şahsen ben oyun dünyasında, açık açık konuşulan veya anlatılan yazı ve diyaloglardan çok, biraz daha boşlukları oyuncuya bırakarak görsellerle anlatılan hikayeler daha hoşuma gidiyor. İnsanın hayal gücünü çalıştırmaya teşvik ediyor. Ve oyuna da bir şeyler katma imkanı sunuyor oyuncuya. Özellikle bunu oynanışı ile de birleştirince, ortaya mesela Half Life ve Portal gibi oyunlar çıkıyor.
The Last Worker’dan da ilk saatinde, aldığı veya taşıdığı bu benzerlikleri sayesinde Portal havası almıştım. Özellikle oyunda, tıpkı Portal’daki gibi, yalnız olduğumuzdan ve etrafımızda sadece robotlar olduğundan, benzerlik tartışılmaz. Fakat atmosferi ile de o yalnızlığı hissettirmeyi başarıyordu. Portal’a bu anlamda hala yaklaşabilen pek bir oyun olmadığından, bu bence büyük bir başarı.
Fakat ne yazık ki, hikayenin ilerleyen kısımlarında aynı havayı koruyamıyor. Basit ve pek de merak uyandırıcı olmayan bir şeyi diyaloglarla işleyerek devam ediyor. Spoiler vermek istemediğimden hikayeye dair çok bir şey söylemeyeceğim. Fakat içinde bulunduğumuz durumu sorgulamamıza sebep olacak olaylar yaşıyor ve bundan kurtulmaya karar veriyoruz kısaca. O güzel atmosferi, o yalnızlık hissini daha güzel kullanabilirlermiş diye düşündüm sonunda. Aynı zamanda başlangıçtaki anlatımını da koruyamaması beni üzen bir nokta oldu.
Bunlar dışında oyun kendisini çok da ciddiye alan bir oyun değil aslında. Bol mizahi içeriğe ve göndermeye sahip. İngilizcenin çeşitli aksanlarını dinlemekten keyif alıyorsanız, oyunda da dinlemesi çok eğlenceli (yanılmıyorsam) İrlanda aksanına sahip bir robot bizim yol arkadaşımız oluyor. Sadece arkadaşımız Skew’i dinlemek de çok keyifli.
Oyunun sonunda seçebileceğiniz 3 farklı son var. 3 küçük ama büyük ayrı yol diyebiliriz hepsine. Oyun bölüm tekrar oynanabilir olduğundan, kolayca seçim yaptığımız kısma dönüp hepsini görebiliyoruz. Merak uyandırıcı gözüküyor hepsi seçimleri yaparken. Fakat hepsi aşırı tatmin edici denebilir mi, emin değilim.
Kargoculuk oyunu
The Last Worker ilk bakışta bir bulmaca oyunu gibi gözüküyor fakat değil. Daha çok, içinde çeşitli mini oyunlar bulunan lineer bir oyun. Zaten öncelikli olarak VR için yapıldığından içindeki mini oyunlar da daha çok ona uygun ve onunla oynandığında daha eğlenceli olacakmış gibi gözüküyor. Yine de klavye mouse ile de keyifli olmuş. Fakat çok daha iyi olabilirmiş diye düşünüyorum.
Şöyle ki, oyunda çeşitli kutuları alıp, bazı şeylerini kontrol ederek ya kargoya gönderiyor, ya da herhangi bir sorun varsa hatalı kısmına gönderiyoruz. Bu kutuları kontrol etmenin gerekmesi ve ‘’geçer’’ ya da ‘’geçmez’’ mührünü basma işi de Papers Please’i andırıyor. Paper Please’in o çeşitli verileri kontrol edip karar verme kısmı burada da var. Ve keyifli de.
Kutuların üstünde yazan ağırlık ve boyutlarının doğru olup olmadığını ve hasar alıp almadıklarını kontrol ediyoruz. Onlara göre onay veriyor ya da vermiyoruz gönderilmesi için. Giderek detaylanıyor bu da. Fakat yine de oldukça basit kalmış. Kontrol ettiğimiz şeyler 1’ken 3’e çıkıyor en fazla. İşin bu tarafına pek odaklanılmamış belli ki. Ama odaklanılsaymış çok daha keyifli, Papers Please tadında bir oyun olabilirmiş The Last Workers. Oyunlarda bazı işlerin oyunlaştırılarak işlenmesi tatmin edici sonuçlar çıkartabiliyor.The Last Workers o şansa pek odaklanmamış maalesef.
Bu kargoculuk kısmının yanı sıra, yine oldukça kısıtlı ve basit gizlilik sekansları ve küçük bulmaca oyunları var. Bunların hiçbirisi oyunun ana odağı değil, daha çok asıl olayını anlatırken kullandığı küçük araçlar. Düz bir yürüme simülasyonu olmaktansa, böyle küçük oyunlarla desteklemeyi tercih etmeleri yine de güzel olmuş tabii ki.
Değerlendirme
Zaten eksileri ile birlikte oyundan genel olarak bahsettim aslında. Bunların yanında bir de belki detay olacak ama, hissettiğim küçük tempo sorunları da oldu. Oyunu episodik yaptıklarından, yani sonradan istediğiniz bölüme dönüp tekrar oynayabiliyorsunuz, ara geçişler çok kopuk olmuş. Bu sorun bir VR oyunu olmasından mı kaynaklı bilmiyorum. Bunun yanında bir de sekansların arasında da bazen tekrar ”rutin işe dön” bölümleri var. Bu bölümler de bence tempoyu düşürmüş biraz. Oynanış da yeteri kadar gelişmediğinden, gelişseydi belki durum başka olurdu, yavan gelebiliyor o bölümlere geri dönmek.
Özetle The Last Worker, 3-4 saatlik bir yolculuk sunan çerezlik bir oyun olmuş. Amerika’yı yeniden keşfeden bir oyun değil. Bazı sekanslarda tempo da düşüyor. Ama yine şunu unutmamak lazım, VR deneyimi ile klavye mouse deneyimi çok farklı. VR’da daha göz alıcı olan bazı şeyler düz ekranda o kadar etkileyici olmayabilir. Açıkçası direkt satın almak yerine, herhangi bir abonelik sistemine dahil olduğunda (umarım) alıp denemenizi daha rahat bir şekilde tavsiye edebilirim.
Comments