Oldukça yankı uyandıran ve bir hafta içinde on milyondan fazla kişi tarafından izlenen ilk bölümünden sonra HBO uyarlaması The Last of Us dizisinin ikinci bölümü, duygusal açıdan yoğun olmakla birlikte hikayeyi bazı yerlerde oyundan farklı işlemesiyle hikayenin başlangıcını daha da anlamlı kıldı. Bu yazımızda ikinci bölümü beraber inceleyeceğiz. (Bu yazı spoiler içermektedir)
- Jakarta’nın yakan bombaları.
- Açık hava ve bağışık olma sırrı!
- Takırdaya takırdaya gelenler…
- Bölümün asıl kahramanı Tess’in fedakarlığı.
- Discord’da ilgini çekecek bir sohbet başladı! (Bize katıl!)
- YouTube’da yorumlarınızı bekliyoruz. Videolarımıza göz at!
The Last of Us‘da ilk bölümde olduğu gibi bu bölümde de kordiseps mantarının ilk ortaya çıktığı gergin havayı inceliyoruz ve bu sefer mekanımız Jakarta. Jakarta’da bulunan mikolojist Ibu Ratna’yı, Endonezya’nın askerleri bir cesedi incelemesi için çağırıyorlar. Her ne kadar Ratna, kordiseps mantarının insan vücudunda yetişemeyeceğini söylese de cesetten mantarı gördüğü anda dehşete düşüyor ve komutana bunun bir aşısının, ilacının veya tedavisinin olmadığını, yapılabilecek en iyi şeyin şehri bombalayarak yayılımı önlemek olduğunu söylüyor.
Jakarta’nın yakan bombaları
Bu bombalanmış yerleri daha sonrasında Joel, Tess ve Ellie gezerken de görüyoruz ve Tess, Ellie’ye pandemi ilk başladığı zamanlarda hükümetlerin virüsün yayılmasını kontrol altına almak için bazı şehirleri bombaladığını aktarıyor. Bu bomba paraleli detayı, o zamanlar alınan kararların uygulandığını görmek açısından geçmiş ve şimdiyle bağ kurmamızı sağlıyor.
Ayrıca Ibu Ratna’nın komutandan sadece eve gitmek ve sevdikleriyle olmak istediğini söylemesi, yani bu kordiseps mantarı virüsünün engellenemeyeceğini öngördüğünü ve bir mikolojist olarak umutsuzluğa kapıldığını görmek oldukça etkileyiciydi.
Açık hava ve bağışık olma sırrı
Daha sonrasında Ellie’yi sorgulayan Tess ve Joel, Ellie’nin bağışık olduğunu ve aşı bulma umuduyla laboratuvara götürülmesi gerektiğini öğreniyor. Burada Pedro Pascal’ın canlandırdığı Joel’un neredeyse hiçbir konuda kimseye güvenmediğini ve herhangi bir duygu belirtmediğini görüyoruz. Öte yandan Anna Torv’un (ki bence performansıyla kesinlikle bu bölümün kahramanı) canlandırdığı Tess’in Ellie’ye karşı daha sempatik davrandığını ve onunla daha çok konuştuğuna şahit oluyoruz.
Açık havanın çevre detaylarına uğraşıldığı çok açık. Önceki bölümün sonunda yukarıya kalkan kameranın neleri içerdiğini görüyoruz: yirmi yıldır insanlığın elinin değmediği şehirlerde yenilenen doğanın beşeri sistemlerle birleşimini görmek, örneğin bir restoranın artık tamamen çimle ve yeşil yosunlarla kaplanması, çevre detaylarının güzelliğini gözler önüne seriyor.
Takırdaya takırdaya gelenler
Bu bölümde aynı oyunda da olduğu gibi Takırdayanlarla tanışıyoruz. Oyunda oyuncuyu yakaladıkları zaman tek atan ve öldürmesi oldukça zor olan Takırdayanlardan neden korkmamız gerektiğini dizide tekrardan hatırlıyoruz: göremiyorlar ama en ufak sesi duyabiliyorlar. Ellie, Joel ve Tess karanlıkta ses çıkartmadan beklerken Takırdayanların çıkarttığı o takırtı sesi ve kulak tırmalayan bağırışları gergin atmosfere gerginlik katıyor. Zaten Ellie onlara alışık olmadığı için bir süre sonra ses çıkartıyor ve aksiyon başlamış oluyor.
Dizinin sakin sahnelerinin yanında aksiyon sahnelerini izlemek de keyifli; çünkü hem müzik, hem ışıklandırmalar uyumlu hem de oyuncular duyguları çok güzel veriyorlar. Takırdayanlardan kaçmak için Joel ve Ellie’nin mimiklerle konuşmaları ve sessiz olmaya çalışırken ses çıkartmaları, tam o an insana “Aha! Geliyor!” dedirtiyor.
Takırdayanların makyajından da bahsetmek gerek. Oldukça organik ve yaşıyormuş gibi duruyor, bu durum da onları bin kat daha korkunç ve itici yapıyor.
Bölümün asıl kahramanı Tess’in fedakarlığı
Bölümün sonunda, Ateşböcekleri’nin yerine gidip orada hepsinin öldüğünü ve arabanın aküsünün olmadığını gören Joel bu işi bitirmek isterken Tess, bunun onun son şansı olduğunu söylüyor. Burada Tess’in, Takırdayanlarla mücadele ederken omzundan ısırıldığını ve enfekte olmaya başladığını öğreniyoruz. Anna Torv’un harikulade performansıyla, Tess’in ölümü kabullendiğini ve Joel’dan tek istediği şeyin dünyayı kurtarmak adına Ellie’yi laboratuvara götürmesi olduğunu ve bunu yapıp ölümünün bir anlamı olup aynı zamanda hayatında yaptığı hataların telafisi olacağını söylüyor. Burada Joel’un, Tess’in ısırılmasına karşı olan durumu kabullenmek istemeyip bir yandan onunla tartışmaya girerken Hastalıklı ordusunun bulundukları bölgeye hücum ettiğini görüyoruz.
Oyunda, diziden farklı olarak, FEDRA askerleri geliyordu ve Tess yine kendini feda ediyordu. Dizideyse Tess, yine kendini feda ederek Hastalıklıların Joel ve Ellie’yi takip etmemesi için binayı ve dolayısıyla kendisini patlatıyor. Çoğu kişinin izlerken iğrendiği gibi, çoktan enfekte olmuş olan Tess, bir yandan çakmağını yakmaya çalışırken ona yaklaşan bir Hastalıklı, iğrenç bir şekilde Tess’i mantarlı ağzıyla öpüyor. Tam o noktada çakmak yanıyor, yere düşüyor ve dökülen benzinle bina içindekilerle patlıyor.
Bu iğrenç öpüşme sahnesi için Neil Druckmann, Hastalıklıların ille de saldırgan bir şekilde enfeksiyonu yaymaya çalışmadıklarını ve bu sahnenin Anna Torv’la güzel ama korkunç bir şekilde yansıtıldığını ifade ediyor. Arkasında ne olursa olsun, korkunç ve mide bulandırıcı olduğu kesin.
Tess’in Joel’u ikna etmeye çalışması, dünyadan gitmeden önce iyi bir şey yapmasını sağlaması için yalvarmasını Anna Torv inanılmaz bir performansla sunmuş oldu bizlere. Tabii, daha konuşmak için erken olsa bile, aklıma Joel’un seçimi geldikçe Tess’in son dileğini yapmamış olduğunu düşünüyorum, bunu da eklemek istedim. Bakalım üçüncü bölümde neler olacak!